Martin Eden...
Bu incelemeyi kitabı ikinci kez okuduktan sonra yazıyorum, çünkü bazı kitaplar sindire sindire okunmalıdır, kapağı kapandıktan sonra bir kez daha açılınca akla oturur. Daha iyi anlar yazarı okur. Jack London gerek hayat felsefesiyle gerekse de üslubuyla beni kendine hayran bırakan bir karakter yazmış. Kitap kurgu olarak ağır değil fakat düşünce bakımından +20 kişilere hitap ediyor. İstisnalar kaideyi bozmaz elbet, bilâkis ben 19'uma gireli birkaç ay oluyor.
Kitabın örgüsü olaylar üzerinden dönmüyor, daha çok Martin'in hayata karşı verdiği savaşı okuyoruz bu yüzden durum hikayesi denilebilir. Kitabın benim için tek eksik yönü buydu ve -1 puanı buradan aldı diyebilirim. Evet sürükleyiciydi ama bazen bir sonraki sayfaya geçmek işkence gibi geliyordu. Martin'in iç dünyası hiçbir ayrıntı atlanmadan öyle güzel işlenmişki bunu okurken benim arada bir sıkılıyor olmam London'ın kalemine kötü bir söz söyleyebileceğim anlamına gelmiyor.
Martin'e çok sinirlendiğim oldu, ne kadar isteklerinin peşinden gitse de durup bazen bencil olduğunu düşündüm, bazen bir insan ancak bu kadar güçlü olabilir dedim, ve maalesef ki ilk yüz sayfalarda sapık mı bu adam diye bile sordum. Ama sonu... Hiçbir şey demeyeceğim sonu hakkında, ufak bir ipucu bile vermek istemiyorum.
Özetle diyebilirim ki, vazgeçmelerime yakın zamanlarda elime alıp savaşabilmek için okuyacağım bir kitap oldu Martin Eden.