Son zamanlarda adını çokça duyduğumuz George Orwell'in 1984 kitabının yorumuyla geldim.
Kitabım, bireyselliğin, özgürlüğün, duyguların, farklılıkların, arzuların, isteklerin yok edilişini, insanların makineleştirildiği, herkesin birbirine benzediği, aynı giyindiği, aynı yediği içtiği, aynı yaşadığı tek tip otomatikleştirilmiş, çalışmaktan başka her şeyin yasak olduğu, güven ortamının olmadığı bir toplumu anlatıyor. Her hareketinizin, her kelimenizin ve hatta her düşüncenizin izlendiği, geçmiş, bugün ve yarının kontrol altına alındığı, kendi evinizde ailenizin yanında bile rahat edemediğiniz bir dünya. İki kere ikinin dört etmesinin bile özgürlük sayılabileceği bu dünyada toplum, Büyük Birader’in bu acımasız iktidarına karşı hiçbir şekilde tepki gösterememektedir. Toplumun bu düzene karşı çıkmayı bırakın Partiden farklı bir şey düşünmesi bile suçtur. Sadece Parti'ye itaat sağlanmaya çalışılmaktadır. Kitabı okurken, tabii ki de bir an kendinizi öyle bir baskının ve dayatmaların olduğu bir toplumda yaşarken hayal ediyorsunuz ve özgürlüğün ne kadar kıymetli olduğunu fark ediyorsunuz. Tüm bunların yanında Winston ile Julia'nın gizli aşklarına ve kahramanlarımızın düzene karşı çıkması sonucunda çektikleri işkencelere de tanıklık etmektesiniz.
George Orwell'ın günümüze ışık tutan bu romanı, karakterleri ve kurgusal örgüsüyle hâlâ canlılığını koruyan , etkili ve var olan güç oligarşisinin etkinliğini gözler önüne sermektedir. Herkesçe okunması, okutulması ve ders çıkarılması gereken bir kitap