Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şenül Korkusuz

Şenül Korkusuz

Şenül Korkusuz

, bir kitabı okumaya başladı
Ressamın İsyanı (Ciltli)
Ressamın İsyanı (Ciltli)Gündüz Vassaf
8.1/10 · 155 okunma
Reklam
448 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
DÜNYA HAFIZASININ KIRILMA ANLARI
Her insanın yaşamında kırılma anları vardır. Bir saniye öncesi ile sonrası arasında hayatınızın, düşüncelerinizin ve duygularınızın yönü değişir. Değişim için kimi zaman uzun bir süre gerekir kimi zaman da bir ‘an’ yaşamımızdaki köklü değişimi nur topu bir sürpriz gibi kucağımıza bırakılıverir. Bu edilgen bir eylemdir, işi yapan özne belli
Kırılma
KırılmaAndrés Neuman · Üç Nokta Yayınları · 2022209 okunma
448 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Kırılma
KırılmaAndrés Neuman
8.6/10 · 209 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
ARJANTİN'İN EKONOMİSİ SİZE BİR ŞEY HATIRLATTI MI?
Arjantinlilerin, dolar, Fransız frangı ve hatta yen kurunu biliyor olmaları, Yoshie'ye çok ilginç geliyordu. Paraları zihnimizde rahatlıkla birbirine çevirmemize, faiz oranlarını izlememize, boyuna paradan söz edişimize şaşırıyordu, Gençler bile, devalüasyonu dikkate alarak, tasarruflarını dolara yatırıyorlardı. Ekonomi bilgisinin böylesine yaygın olmasını hayranlıkla karşılıyordu. Bu şaşkınlığı kısa sürdü. İlk ekonomik kriz olduğunda, daha önce anlayamadığı her şeyi apaçık kavradı. Burada sürekli paradan konuşuyorduk, çünkü paramız yoktu. Olduğunda, hemen çalıyorlardı. Bir seferinde, şimdi ifade edemeyeceğim bir yığın ayrıntılı bilgi vererek, alacaklılarımızın, demokrasiyi desteklediklerinden dem vurmakla birlikte, diktatörlüğün yarattığı devasa borcun geri ödenme koşullarını iyileştirmeye bir türlü yanaşmadıklarını anlattı bana. Ansızın bizim işlevimizi kavradım. Her cuntayla işi pişirip sözleşmeye bağlıyor, demokrasiyi kontrol etme bahanesiyle bir sonraki hükümete satış yapıyorlardı. Tam o noktada, faiz oranları yeniden yükselmeye başladı. Ülkenin borçlarını ödemesini sağlamak, borçların ödenemez olmasını sağlama almaktan çok daha az önemliydi. Her şey yeniden altüst olmaya başlayınca, şubesinin geleceği konusunda endişeye kapıldı Yoshie. Yeni kurulan bir işin, böylesi bir çöküntüyü kaldıramayacağını söylüyordu. Bir para biriminin o denli büyük bir değer kaybına uğramış olmasına inanamıyordu. Yenin başınaysa, bunun tam tersi geliyormuş. Fazla değer kazanması, Japonya'nın dış ticaretteki rekabetçiliğini azaltıyormuş.
Sayfa 303Kitabı okudu
YATIŞTIRICI HİKAYELER
Savaşı kimin kazandığının ötesinde, Japonya'daki olayla ilgili başka bir bağlantı daha var bana göre. Ölümün üretkenliği. Gaz odaları ve atom bombaları. Onlara ne ad vermeliyim? Cinayet endüstrisi ürünleri. Katıksız ölümcül etkinlik. Yalnızca endüstriyel bir güç üretebilir onları. Diğer ülkeler, olsa olsa taklit etmeye çalışırlar. Sözgelimi biz, burada, Nazi modeli olarak hiç de fena bir iş çıkarmadık. Bu iki kitlesel imha, neredeyse aynı dönemde gerçekleşmiş olmalarına rağmen, farklı dönemlerdeymiş izlenimi uyandırıyor bende. Gaz odaları operasyonu, gizlice yürütülmeye çalışıldı. Kimseye göstermek gibi bir niyetleri yoktu. Ama atom bombaları, bütün dünya görsün diye atıldı. Toplama kamplarında ve buradaki gizli merkezlerde, iğrenç bir biçimde ortadaydı saldırgan. Ama Hiroşima ve Nagazaki'de, görünmezdi. İsyan edilecek ya da teslim olunacak birileri yoktu ortada. Herkese karşı, hiç kimse olmadan yapılan bir şeydi. Daha kötü olduğunu söylemek istemiyorum. Onun geleceğimiz olduğunu söylüyorum. Daha sonra, yatıştırıcı hikâyeler imal edilir. holokost, insanlık dışıydı. Bomba, bir hataydı (Hiroşima'daki bir anıtın, onu böyle adlandırdığını söyledi bana Yoshie: tekrarlanmaması gereken bir hata). Gözaltında kaybolanlarsa, bir kâbus, şeytani bir şey. Sanki arkasında sistematik bir mantık, belli bir plan doğrultusunda iş gören, yaptığının bilincinde olan binlerce çalışanıyla koskoca bir bürokrasi yokmuş gibi, yatıştırıcı hikâyeler, çocuklar uyuyabilsinler diye imal ediliyor. Daha doğrusu, ebeveynleri uyuyabilsinler diye.
Sayfa 289Kitabı okudu
Reklam
ÜLKELER ARASI SAVAŞ YAPILAN HERŞEYE MEŞRUTİYET KAZANDIRIR MI?
Bunun kamusal huzuru bozabileceğini söylüyorlardı, Vahşetin ortalığa saçtığı o müthiş huzuru. Ama bu kepazelik, yalnızca Japonya ve Amerika ile bağlantılı olarak tezgâhlanmadı. Bütün dünya, iyilerin kazandığına inanma ihtiyacı duyuyordu. Bilgi edinilebilir hale gelmeden önce, resmi görüntüleri olmayan birer hortlak gibiydi Hiroşima ve Nagazaki.
Sayfa 288Kitabı okudu
KAYDEDİLMEYEN DERDİN TEDAVİSİ OLMAZ
Yaşımız ilerledikçe hafızamız daha uzaktaki şeylerin işgaline uğradığına göre, eski hayaletler yeniden peydahlanacak demektir. Öyleyse delirme ya da unutuş, doğal tepkiler olsa gerektir. Sizce de öyle değil mi? Hayatım hakkında hatırladığım her şeyi anlatmaya çalışmamın nedeni budur belki de. Bunları bilmediği için oğluma, unutmaya başladığım için kendime anlatıyorum. Ama hafızanın yaratıcı işlevler gördüğünü düşünmek hoşuma gidiyor. Yalmzca hatırlayamadığını ya da tam olarak kavrayamadığını uydurduğu için değil. Bana göre, iyi bir hafiza kendi kendine şunu sormalıdır: Bana yapılanla ne yapabilirim? Anılarım beni neye dönüştürüyor? Beni nasıl yeniden üretiyor? Sanırım sürgünde öğrendim bunu. Ve burada, Yoshie ile. Etrafınızda her zaman size biraz olsun unutmanızı tavsiye eden insanlar olur. Bazı şeyleri hatırlamamanın daha iyi olduğunu söyleyen. Ne var ki, tavsiye edilen şey, sizi çözümsüzlüğe sürükler. Çünkü ifade edilmeyen bir travmanın üstesinden gelinemez. Tam anlamıyla yatışması sağlanamaz. Not etmediğiniz, sizi uyumaktan ya da başka bir şey düşünmekten alıkoyan fikirler gibi. Nur içinde yatsın, şöyle derdi terapistim: Kaydedilmeyen derdin tedavisi olmaz. Alanında isim yapmış biriydi. Bir seferinde, bu ilkeyi soykırıma nasıl uygulayabileceğimizi sordum ona. Ona göre, ilk kuşak için ifade edilemeyen bir şeydi soykırım. Ortada sözcükler yoktu. İkincisi kuşak için adı anılamaz bir şeydi. Uygunsuzdu. Üçüncü kuşak içinse, düşünülemez bir şeydi. Yaşanmış olması ya da bir daha düşünülemez bir şeydi. Yaşanmış olması ya da bir daha yaşanması mümkün olmayan şey. Bu safhaların hangisindeyiz biz?
Sayfa 248Kitabı okudu
GAZETECİLİĞİN İNCE RACONLARI
Benim başladığım dönemde, yazının temel iletişim ögesi, emir kipiydi. Okuru kızıştırmak için bir makalede en az altı kez kullanmazsanız, orta sınıfla yakınlaşma yeteneğinden önemli ölçüde yoksun olduğunuz sonucuna varılırdı. İkinci kural, bir gizemlilik duygusu yaratmak için bir soruyla başlamaktan ibaretti. Eğer bir meclis grubu, Fransalı bir sosyolog dil felsefecisi ya da toplumu ürküten bu tarz herhangi bir şey hakkında yazıyorsanız, zorunluluğa dönüşürdü bu kural. Başvurulacak üçüncü yöntem, elinden gelen en delibozuk karşılaştırmaları yapmaktı. Kimi çarpıcı örnekler: "Ortaçağcılığın Andy Warhol'ü". "Barışın Joe Frazier'ı”. "Yıldız adaylarının Virginia Woolf'u." "Fellini, Engels ve Mickey Mouse'un ustaca karışımı." "Proust, Eva Peron ve Kareem Abdul—Jabbar'ın tehlikeli karşılaşması." Ama en önemlisi, klasikleri şaşaalı, eşcinsel çağrışımlara yol açarak yorumlamaktı. Deri elbise giymiş bir Hydn neye benzerdi? Tolstoy, parlak oğlan çocuklarına ilgi duysaydı ne olurdu? İki grafiti, Sistine Şapeli'ni ne ölçüde güzelleştirirdi? Bu sorular, ansızın hayati bir önem kazanmıştı, Post—Marksizm'in, gösterge bilimin ve yapısal antropolojinin, ancak bir punk grubunu lanse etmeye hizmet ettiği takdirde kabul göreceği bir noktaya gelindi. Underground eleştirinin küçük krallığında, muhteva, sonuç, (daha da kötüsü) mesaj gibi dekadan kavramlar yasaklandı, Estetik deneyimin saflığım bozan çarpıklıklar olarak görülüyordu bunlar. Tek bir hafta sonunda, sizin İtibarınızı yerle yeksan edebilirlerdi.
Sayfa 176Kitabı okudu
GAZETECİLİKTE MESLEKİ DEFORMASYON
Gazetecilik, tıpkı onu icra eden biz gazeteciler gibi, ruhsal gelgitleri olan bir iştir. Her gün, keyif ve iyimserlikle depresyon arasında mekik dokuruz. Aniden peydahlanan hayal kırıklığının hemen arkasından büyük bir keşif gelir. İnsanların birçoğu böyledir. Ama bizim mükemmel bir mesleki mazeretimiz var. Atlatma haber müptelalığı. Mühlet bağımlılığı. Bunun, bizim ilişki kurma biçimimizi etkileyen sonuçları olduğunu düşünüyorum. Bana yeni, farklı, hatta zor gelmeyen (araştırılmaya değmeyecek diyelim) birisini çekici bulmam olanaksızdı. Ya ben? Başkalarına çok şaşırtıcı, çok özel mi geliyordum? Çok acımasız bir soru. Gördüğüm ya da dinlediğim ilginç her şeyi kaydetmek. Ne olur ne olmaz diye her şeyi not etmek. Benim depresif safhaları atlatma yöntemimdi bu. Bir şeyi not ederken, bunu neden yaptığımı bilmezdim. Ama bunu yapmak, bana güven verir, soluk aldırırdı. Sonunda, onun hakkında er geç bir makale yazacağımı tahayyül etmeksizin, bir kitap okuyamaz, bir film izleyemez, birisiyle konuşamaz olmuştum. Bir makale ya da ölünün özgeçmişi. Kısacası, her tanıklığım işe yaramalıydı. Şimdi burada sunduğum verilerin çoğu, o dönemde kaydettiğim şeyler. ….
Sayfa 175Kitabı okudu
NÜKLEER ENERJİDEN VAZGEÇMEK İÇİN İZLENECEK YOLLAR
Hiç bulaşmak istemediği pek az kötü alışkanlıktan biri de, safderunluktur. Dolayısıyla, nükleer enerjiden feragat etmenin yaratacağı komplikasyonların farkındadır. Japonya, endüstriyel temposunu sürdürebilmek için petrol ve karbon tüketimini artırma yoluna gitmediği takdirde, seçkin ekonomilerin arasında kalmakta zorlanacaktır. Öte yandan, kirletici madde salınımını artırma yoluna giderse, uluslararası anlaşmaları daha fazla ihlal etmiş olacaktır. Bu durumda, geriye üç seçenek kalıyor, diye akıl yürütür Watanabe. Yavaşça azaltma yoluna gitmek, böylece adamn emperyalist hayallerinin gerçekten sona ermesini göze almak. Göçmen politikasında köklü bir değişikliğe gidip ülkeyi genç işçilere açmak, böylece kültürel devrime yol açmak. Ya da yenilenebilir enerjiye büyük yatırımlar yapmak, böylece üretim profilini dönüştürmek. Fukuşima'dan sonra, tıpkı Hiroşima ile Nagazaki'nin, felaketten sonra kendilerini yeniden inşa etmeleri gibi, yeşil bir kimlik inşa edebilecek yetenekleri var mıydı? Bütün bu hesaplar, demokrasi sorununu örtbas etmektedir. Dünyadaki hiçbir hükümet, enerji kaynakları ile ilgili kararları yurttaşlarının kendilerinin almasına izin vermiyor. Ve enerji kaynaklarını nasıl yönettiğine ilişkin gerçekleri onlardan gizliyor. Dördüncü kadehi bitirirken, ilham perisi yanı başındadır Watanabe'nin. Nükleer enerji, anakroniktir, diye düşünür. Büyük sırlar dönemine aittir. Ama hemen ardından kendi düşüncesine itiraz edecektir Watanabe. Bu sorun yurttaşları doğrudan ilgilendirmektedir. Gerçekten hazır mıyız acaba, daha az enerji tüketmeye?
Reklam
NÜKLEER ENEJİDEN VAZGEÇMEK MÜMKÜN MÜ?
Hiçbir iktidarın nükleer enerjiden vaz geçmeyeceğinden emindir. Tesislerden maksimum verimi aldıkları ana kadar, onların tadilatı kapatılmalarından daha pahalı hale gelinceye kadar vazgeçmeyeceklerdir. O an, muktedirlerin ansızın ekolojist kesilecekleri andır. Aslında, bu ekonomik elverişlilik meselesi de tartışmalı bir konudur. Tek bir santraldeki tek bir kaza bile, birçok insan hayatının yanı sıra, birçok bilançoyu da söndürmektedir. Fukuşima'nın tadilatı için harcanacak para, bir servettir. Rakamı planlı ve kademeli bir biçimde artıracaklardır muhtemelen. Eş merkezli çevrelerde.
diplomasi nedir?
Kamusal yatırımlara fon bağışı yapanlardan kuşkulanmak için hayal gücünün zengin, içtiğin içkinin fazla olmasına gerek yoktur. Nükleer karşıtı ilkelerse, Amerika'nın senin bölgende nükleer silah bulundurmasını engellememiştir. Diplomasi, diye düşünür gülümseyerek, hayır derken evet diyebilme sanatıdır.
NÜKLEER ENERJİDEN VAZGEÇMEK KOLAY MI?
nükleer enerjiyi desteklemeye devam ediyor, diye düşünür Watanabe. Ülkenin büyümesinin gerekli koşulu olduğunu ileri sürerek, yasalar, bütçeler ve raporlarla onu kutsuyorlar. Büyümeye duyulan bu yüce bağlılık, bir çıkar şebekesinin yanı sıra, hatırlamanın reddine yönelik bir savunma mekanizmasına hizmet etmenin peşindedir elbette, diye düşünür Watanabe. Geçmişi görmezden gelmekle, onun yol açtığı yıkım hafifletilebilirmiş gibi.
Sayfa 136 - ÜçnoktayayınlarıKitabı okudu
504 syf.
10/10 puan verdi
·
13 günde okudu
HER BİBLİYOFİL MUTLAKA OKUMALI
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Irene Vallejo’nın Papirüs - Antik Dünyada Kitapların İcadı kitabını okuduğumda benim hayat felsefemi özetleyen yukarıda paylaştığım Ataol Behramoğlu’nun bu muhteşem dizleri geldi aklıma. Bu dizlerin temelinde her şeye duyulan merak
Papirüs
PapirüsIrene Vallejo · Bilgi Yayınevi · 202366 okunma
Klasik Eser
Pierre Bayard’ın “Okumadığımız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşuruz?” adlı denemesi aym mizah damarından beslenir. Bu eserde bizi okuma konusunda ikiyüzlü olmaya iten nedenleri analiz eder. Bize sorulduğunda sohbetin dışında kalmamak için çocuksu bir korkuyla blöf yapar, neredeyse yalan söylediğimizin farkında olmadan evet deriz, hiç elimize
Sayfa 421Kitabı okudu
177 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.