Evet. Unutulacağız. Yazgımız böyle, elden ne gelir. Bize ciddi, önemli, hem de çok önemli görünen şeyler, gün gelir unutulacak ya da önemsiz görünecek.
Zaman geçecek, bizler de sonsuzca ayrılıp gideceğiz yaşamdan. Yüzlerimiz, seslerimiz, kaç kişi olduğumuz, hepsi unutulacak. Ama acılarımız, bizden sonra yaşayanlar için sevinde dönüşecek; mutluluk, dirlik, düzenlik egemen olacak dünyaya.
Albert Camus, tepeye ulaşma mücadelesinin hedefe ulaşmaktan daha önemli olduğunu ve bunun insan hayatını anlamlandırmaya yettiğini anlatıyor. Yaşamak, direnmektir.
Anladım ki, her neşenin arkasında bir hüzün, her mutluluğun arkasında bir acı var. Bu acı ve mutsuzluklar çoğu zaman bizden gizleniyor. Bize anlatılmıyor, öğretilmiyor. Azınlığın mutluluğu için çoğunluğu mutsuz eden kararlar kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı alınıyor.
Hüzün ve sevinç, insanların içinde yan yana, neredeyse birbirinden ayrılmayacak gibidir; fark edilmesi zor, akıl almaz bir hızla birbirlerinin yerini alırlar
“Bir toplumu güçlü kılan temel faktör nedir?” Derseniz, hiç tereddütsüz, “Toplumsal güvendir” derim. Bireyler arası güvenin olmadığı bir ortamda toplumsal bir yaşamı tahayyül etmek neredeyse imkansız.
Devletin görevi, eğitim politikalarıyla işgücüne katılacak yurttaşlara gerekli becerileri kazandırmak, ekonomi politikalarıyla istihdam yaratmak ve hukuk politikasıyla da adil rekabet ve çalışma koşullarının altyapısını kurmaktır. Devlet bu temel görevleri yerine getirdiği ölçüde ülkede refah artar.