Bu romanı; üstünkörü okursanız, ana karakter Oblomov’u tembel, üşengeç, vurdumduymaz, asosyal biri olarak algılayabilirsiniz. Ama karakteri derinlemesine okuyup; çocukluğunu, ailesini, yaşamını, olaylara bakışını anlamaya çalışırsanız Oblomov’un bunlardan çok daha fazlası olduğunu algılarsınız. Oblomov tembel birinden daha çok hayatındaki anlamı bulamamış belki varoluşsal sıkıntılar yaşayan biri olabilir. Hayata tam olarak atılmasında onu tutan neden; üşengeçlikten ziyade, ailesinin onu çocukluğunda aşırı korumacı yetiştirmesinden dolayı bilinmezliğe duyduğu korku olabilir. Evinden uzaklaşmamasının, topluma karışmamasının nedeni insanlara duyduğu nefretten ziyade, sadece evinde kendini güvende hissetmesi olabilir.
Kısaca Oblomov dışardan görünenin aksine tembel değil; hayatla barışamamış bir türlü hayatı tam olarak yakalayamamış, dünyada kendi küçük alanı dışında kendine bir yer bulamamış, temiz kalpli, düşünceli, hassas, sade bütün derdi kendiyle olan biri.
Kitabın uzunluğu gözünüzü korkutmasın, okunması keyifli, kendinizden birçok şey bulabileceğiniz bir kitap. Oblomov’luk yapmayın, okuyun bence.
Okuduğum kitapla ilgili yorumunuza katılıyorum, yeni başlamış olmama rağmen kitabın genel atmosferindeki karamsarlık belli oluyor. Ama okumadan önceki araştırmalarından az çok bilerek okumaya başladığım için şimdilik sorun yok :) Bir de ben okuduğum kitaplarda hikayenin kurgusundan daha çok, karakter odaklı hikayeler okumayı seviyorum. Kendi hayatımda o kadar pesimist olmasam da bu dünyayla derdi olan, anlamaya çalışan, biraz kaybeden, sorgulayan karakterler daha çok ilgimi çekiyor. İşte bizim edebiyatımızda Sabahattin Ali, Oğuz Atay, Peyami Safa kitaplarındaki insanlar gibi, büyük hikayelerdense kurgu olarak belki basit ama güçlü karakter kuramı olan kitapları okumaya yöneliyorum. Yorumlarınız için teşekkür ederim, sizin kitabınızın konusu da ilgi çekici geldi, okumak için aklımın bir köşesine yazdım. Size de iyi okumalar...
Bazı film/dizi replikleri vardır, kitap cümleleri kadar anlamlıdır. Bazıları ise doğrudan kitaplardandır. Haydi siz de yoruma etkilendiğiniz bir repliği bırakın! 🎬
📣 "En çok beğeni alan yirmi repliği" bir ileti içerisinde derleyip "onu yazan okuru da etiketleyerek" paylaşacağım. (Birden fazla replik ile katılım sağlayabilirsiniz.)
Repliklere film/dizi ismini yazmayı da unutmayalım! Kim bilir, belki de birinin anlamlı bir filmi izlemesine ve hayatında bir dönüm noktasına vesile oluruz.❗
İlk ben başlayayım:
"Hepimiz hayallerimizin kurbanıyız." /Gönül Yarası
“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.”
Orhan Pamuk’un etkileyici giriş cümleleriyle başlayan, İstanbul’da aynı isimli müzesi bulunan, ana karakteri Kemal’in uzaktan akrabası
Sibel konusunda kesinlikle katılıyorum. Fakat füsun zaten Kemal'den ayrılmasını istedi diye hatırlıyorum. Ama Kemal ayrılmakta gecikti.. Belkide Füsun önce âşıktı, sonra öncelikleri değişti... Ama aşık olsaydı Kemal'e verdiği sözü tutardı diye düşünüyorum. Füsun'un evine gidip gelme bölümü çok uzatılmıştı, sürekli tekrarlar çok sıkıyor insanı. Ama kitabın insanı çeken bi havası da var:) Neyse öyle ya da böyle bitirmişiz. Güzeldi genel olarak😊🌻
Füsun konusunda dediklerine katılıyorum, eve gidip gelme kısımları kesinlikle çok uzatılmış kitaptan sıkıldığım kısımlar oralarıydı zaten ama ben Kemal’in aşkına da ikna olmadım az önce dediğim gibi Füsun’dan zamanında karşılık bulsaydı kısa zaman sonra ondan da sıkılırdı, aşıktan ziyade daha çok takıntılı ve saplantılı biri gibi geldi yani yerine başka bir takıntı bulurdu o yüzden Füsun’un tavrını da çok yadırgamadım. Kitabı genel olarak ben de beğendim okuması keyifliydi, yorumların için teşekkür ederim 😊