Lizbon’da muhasebe yardımcılığı pozisyonunda çalışan Bernardo Soares, rastlantısal izlenimlerinde kurgusal otobiyografisini, yaşamsız tarihini aktarıyor.
Aslında kitap onun itiraflarından oluşuyor.
Ve bu itiraflarda hiçbir şey söylenmemişse eğer, bu belki de söylenecek bir şey olmadığındandır.
Yaşamının büyük bir bölümünü kiralık odasıyla kasvetli işyeri arasında geçirir. Sessiz odasında, eskiden beri olduğu ve gelecekte de olacağı gibi yalnızlık, iç sıkışıklığını ve kederle yazar.
“Yaşamak ölmek anlamına gelir çünkü yaşadığımız her gün yaşamdan bir gün eksilir.
Rüyalarda yaşarız, olanaksız ormanlarda dolaşan gölgeleriz. Buradaki ağaçlar evlerdir, adetlerdir, fikirlerdir, ideallerdir ve felsefelerdir.
Tanrı’yı hiç bulmadan, var olup olmadığını hiç bilmeden! Bir dünyadan diğerine, bir bedenden diğerine geçerek, yanılsamalarla şımartılarak, hatalarla okşanarak…
Gerçeğe hiç ulaşmadan, hiç dinlenmeden! Tanrı’yla hiç birleşmeden! Hiçbir zaman tam huzurlu olmadan, onun ipucuyla ve onu arzulayarak!(syf.167)”
Bu kitap her yönden analiz edilen ve araştırılan ruhun tek bir halidir. Bu kitap hiç var olmamış bir adamın otobiyografisidir.(syf.482)