Kitap lisedeki o sürekli her şeyi anlamsız bulma,insanları yargılama, keyif duygusundan noksanlık halini hatırlattı bana. Bukowskinin şanssızlığı doğduğu aileden çok doğduğu dönemdi bence. O bunalım halka öyle bir sirayet etmiş ki ne yapsa anlam bulamıyordu. Herkes çok yavan bir hayat sürüyordu gerçekten. Sürekli olan cinsel bir açlık, duyuları uyuşturma, baba nefreti, yumruklar, kan bulaşmış gömlekler, çıbanlar, yarıklar(!), yozlaşma, yozlaşma, daha çok yozlaşma. Bir noktadan sonra Amerikan toplumundan nefret ettim. Henry'nin çok az bir şefkatte değişen hareketleri, kedileri sevmesi, anlamsız şiddeti sevmemesi, annesi onu hiç savunmamışken yine de üzülmesini istememesi. Ne biliyim yani. Bana biraz dokundu bu kitap. Sisteme uyunca özgür olunmayacağını ama outcast olunca da sürekli bir kendinden ve toplumdan iğrenme halinde olunacağını fark ettirdi. Üzüldüm, iğrendim ama bir şekilde keyifliydi de. Bukowski okumaya devam ederim muhtemelen. Ya da beni depresifleştirdiği için bir daha kapağını açmam bile. Bu arada Bukowski kitabının ekonomisi kötü bir ülkede en pahalı yayınevlerinden birinde yayınlandığını bilse küfrederdi. 100 lira verdim kitaba o da metisin ayıbı olsun