Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Selin

Selin
@slndnmzz
19 okur puanı
Ağustos 2013 tarihinde katıldı
"Yazıyorsun! Okuyorum! Ne yazıyorsun? Gördüğünü yazıyorsun. Neyi görürüz? Gördüğümüzü nasıl anlarız? Herif ne demiş? 'Aklınla bulamazsan, gördüğünden de hiçbir şey anlamazsın,' demiş... Doğru söylemiş... Görünürdeki olaylar birbirini tutmaz parça parça maskaralıklar... Bunları birbirine bağlamak için akıl ister... Yoğurup yeni anlamlar çıkaracaksın! Öyle anlamlar ki, geçmişlerin karanlıklarını aydınlatacak... Günün en dolaşık düğümlerini çözecek... Geleceğe de yol gösterecek..."
Reklam
Bence ayıp saymamalı insanoğlunun bu kadar saçma oluşunu... Acıklı bir şey bu! Rüzgarlarla uluyan ormanların kıyısında, eline geçirdiği bir sopaya dayanarak ayakları üzerinde ilk defa durmaya çalışan çıplak yaratığı düşünüyorum. Dört ayaklılar dünyasından kopmuş... İki ayaklıların dünyasını arıyor. Kendi yaratacağı dünyayı... Başı kim bilir nasıl dönmüştü boyunun yüksekliğinden... Elleri, karnı, gözleri iki ayaklılığının dengesini kim bilir ne zorlukla bulmuştur. İnsanoğlunun zorluklarla geçirdiği yüz binlerce yılı düşünüyorum da... 'Kim bilir ne yaman korkular kaldı o yüzyıllardan içimizde!' diyorum! Evlerimiz gibi ruhlarımız da kim bilir ne çeşit süprüntülerle dolu?
"İlgilendiğimiz insanlarda bile müthiş bir dramın yaşamakta olduğunu nasıl oluyor da sezemiyoruz!"
Sayfa 408 - MuratKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"... Nasrettin Hoca bir gün damdan düşüyor, başına birikenler, 'Aman hekim!' diye bağırmaya başlayınca, 'Hekim istemem. Damdan düşeni getirin,' diyor. O hesap..."
kıranta şoför HayriKitabı okudu
"Kanuni" lakabı aslında Süleyman'a kanunsuzluk dönemi açtığı için alay olsun, hakaret olsun diye takılmıştır. Kanuni, bütün saltanat dönemini kanunsuzluklardan kanunsuzluklara yuvarlanarak, hiç faydasız olduğundan, istememesi gerektiği halde evlatlarının etini yiyerek, yaşlanıp güçten düştüğü çağda ise en fakir reayasına bile kolayca nasip olan bir rahat döşeği bulamayarak, bir eşya gibi yüklenip zorla sürüklendiği bir seferde yaralı bir hayvan gövdesi gibi oradan oraya atılarak, sonunda ise devletin selameti adına ölümü bile diri gösterilmek için insafsızca tartaklanmıştır. Böyle başlayan çöküş dönemi, uzun süre içten çürüyüp dıştan dünyaya meydan okuduğu için Osmanlı insanını bir bakıma gerçekçi bir bakıma gerçek dışına düşürmüş olarak dünyaya başka türlü bakan abartıcı bir yaratık haline getirmiştir.
Reklam
Evliya Çelebi'yi okudu okuyalı anlamadığı şeydi bu. Enikonu bir dünya görüşüne benzeyen, onun kadar sistemleşmiş bir bakış özelliği... İnsanları, olayları, fikirleri abartmak... Kendini de -elbette- abarttığı için her şeye abartarak bakmak... O kadar ki, bu abartış Osmanlı insanında doğal hale geldiğinden ancak başka ölçülere sahip olanlarca farkına varılır.
Sayfa 375Kitabı okudu
'önümde kalbin açık bir penceredir kızım'
"Söylemiyor mu Selim Bey? Sır mı?" "Hiç söylemiyor! Bilirsiniz, bizde mana şairlerin yüreğinde kalır." "Onun için de yazdıkları?" "Hep bilmecedir."
Sayfa 292Kitabı okudu
"Telaşlanmayın, çok doğru gibi göründüğü için çok sevdiğimiz böyle yanlışlar pek çoktur. Yalnız sizin başınıza gelen bir iş değil bu... İnsanoğlu, hep gerçeği aradığıyla övünür. Gerçekten yana olduğunu ileri sürüp böbürlenir. Öyleyken, hepimiz hiç ara vermeden yanlışlıklar yaparız. Hem de gerçeğe çok benzeyen yanlışlıklar... Çoğumuz bunu, karşımızdakileri aldatmak için değil, gerçeklerimizin yüzde yüz gerçek olduklarından bir an bile şüphelenmediğimizden böyle yapıyoruz. Biraz kuşkulansak, çok şeyler düzelecek... Bizim değişmez gerçeklerimiz yanında, karşısında, önünde, arkasında başka gerçeklerin olabileceğini biraz düşünsek..."
"Sizce hangisi daha önemli bunların? Sevmek mi, dövüşmek mi?" "Bu sorudan hiçbir şey anlamadım. Elbette dövüşmek..." "Yazan da bu anlamda yazmış değil mi?" "Başka anlamda olacağını sanmam." "Olur. Galiba doğrusu da o başka anlam... Çünkü insanlar hürriyeti için hürriyeti hiç sevmeden de dövüşebilirler, daha beteri, neyin nesi olduğunu hiç bilmeden..." "Sevdiği halde dövüşmeyen, bilmediği halde dövüşenden daha mı iyi demek istiyorsunuz?" "Gerçekten sevince, dövüşmemek olmaz. Sevmeden de dövüşmemek olduğuna göre, şiiri yazan tepeden tırnağa yanılıyor!"
Sayfa 273 - İilk kitap Esir Şehrin İnsanları'nda da geçen, yazarın bizzat kendisinin yazdığı şiir hakkında...Kitabı okudu
"Siz bilirsiniz. Bence ikisi de bir... Asıl önemlisi... Bu işler bir başka açıdan da düşünülebilir. Kuvayımilliye'ye en önce başlayanlardan biri Çerkez Ethem'dir. Kurtuluş tarihimizde adı 'vatan haini' diye geçiyor. O kadar kıskandığınız Halide Edip, önceleri Amerikan mandasını savunmuştu. Şimdi de sınır dışında yaşıyor muhalif olarak... Öteki insanların kaderi de pek başka türlü değil... Böyle karışıklıklarda kahraman ölçüsü her zaman doğru kullanılmıyor. Bir saat sonra ateş boyundan silahıyla kaçmaya karar vermiş bir adam, baskına uğradığı için yiğitçe dövüşüp şehit defterine yazılmış olabilir. Doğru bir işin sürüklediği insanların hepsi yürekli, kararlı, gerçekten yiğit olmazlar elbet... Bakarsanız böylesi, o büyük işlerin büyük sayılması için lazım da biraz... Bence Kurtuluş Savaşı'mızın bir tek gerçek kahramanı var: Kurtuluş Savaşı'nın kendisi... Mustafa Kemal Paşa bile bu kahramanı kişiliğinde canlandırdığı kadar büyük..."
Doktor Münir Bey
Reklam
"Siz bu işi biraz çaprazından almışsınız. Mustafa Kemal'in bir sözü var. Hiç duydunuz mu?" "Ne üstüne?" "Kuvayımilliye'ye inanmayanlar üstüne... İlk yıllarda kendisine zorluk çıkaranları sonra neden bağışladığını sormuş da bir arkadaş... 'Hak veriyorum,' demiş. 'Ben Erzurum'dan İzmir'e bir elimde tabanca, bir elimde idam direklerimle geldim!' demiş... 'Herkesin harcı değil bu,' demek istiyor." "Ona öyle söylemek düşer. O bağışlayacak ama biz bağışlamayacağız, hiç bağışlamayacağız. Bilenlerle bilmeyenler nasıl bir olmazsa, savaşanlarla savaşmayanlar da bir olamaz. Celile'den sonra gözüm açıldı. İnsanlara bir başka türlü bakmaya başladım. O zamandan beri benim için iki çeşit insan var: Vuruşmuş olanlarla vuruşmayı göze alamamış olanlar..."
"Ne demek yoksulluk? Burda ağza alınabilir mi öyle şey? Sizin haberiniz yok galiba... Ben tanıştığım herkese, 'Sizden kimler katıldı Kurtuluş Savaşı'na?' diye soruyorum! Bizim kuşağın onurluları, insanlara karşı duyacakları saygıyı Kuvayımilliye'ye katılmış, katılmamış olmalarına göre ayarlıyor..."
"... Güçsüz değiller ama, güçleri üniformalı düşman karşısında bulunmadıkça yırtıcı atılganlıktan, sonuna kadar aralıksız kovalamak hırsından gelmez! Bunlar kendileri de farkında değiller ama son hesaplaşmada durgun adamlardır. Hayalperver adamlar... Gerçeğin yerine kolayca uydurmayı koyup kendilerini aldatarak rahatlamayı yadırgamazlar. Oturup sabırla beklemeyi, sabırla acı çekmeyi, yoksulluğun her çeşidine katlanmayı bilirler. Türkçesi, Anadolu milletinin yetiştirdiği çilekeş dövüşçülerimiz... Soylu korkmazlıklarıyla, hesaplara sığmaz direnişleriyle tarih yapan ama yaptıkları tarihe sahip çıkmasını pek de bilmeyen bizim insanlarımız..." Murat, aklından geçirdiklerini sezinlemelerinden korkmuş gibi hemen sigara paketini çıkardı. Dolaştırdı. Bunu yaparken, "Biz de güçsüzüz ama iyimseriz! Bunlar fazladan karamsar da galiba... Peki neden karamsar olur, zaferde alın teri olanlar?" diye düşünüyordu.
Sayfa 232
Halka, bu harbin eskilere, meselâ, 93 Harbine, Balkan Harbine, Seferberliğe benzemeyen bir başka boğuşma olduğunu anlatmalıyız! Bir başka harptir bu... Kadını, erkeği, çocuğuyle yapılması gerek, bir vatan, millet harbi... Bunu hem yapmaya, hem de kazanmaya mecburuz.
Harb etmek eskiden erkekçe bir işmiş. Şimdi insanca bir iş... Kadınlar bizden daha iyi döğüşüyorlar. Miting yapıldığı zaman burada olup, Sultanahmet Meydanını görmeliydiniz. Siyah çarşaflı bir kadın kalabalığı, memleketin üzerinde bir an, siyah bir bayrak gibi dalgalandı. Bazı hareketler, o hareketin şeflerine neden o kadar büyük değer verdirebiliyor, ben işte o gün anladım. Miting tepeden tırnağa kahramanlıktı.
219, Kız İhsanKitabı okudu
61 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.