...
Şoför dayamış dirseğini arabanın kapısına.
Anılar diyor arka koltukta bir adam,
Bugün anılar nasıl da düş değeri kazanıyor!
Ertelenemez artık ağustos duygusu;
Son pişmanlık, inanın, fazla çiçek!
Ne de pis yer şu hapishane. Her şeye bulaşan bir zehri var. Her şey soluyor, on beş yaşındaki genç bir kızın türküsü bile! Bir kuş mu gördünüz kanadı çamurludur ;güzel bir çiçek mi bitmiş, koklamaya kalkmayın, içiniz kalkar.
Kitapta konu edilen "Zaman Yolcusu" icat ettiği zaman makinesi ile beklemediği bir anda binlerce, yüz binlerce yıl öteye bir yolculuk yapıyor. İlk önce minyatürünü yaptığı eserini dost çevresine sunarken kendi de çok yakın bir zamanda yolculuk yapacağını hiç kestiremezdi sanırım.
Eseri artık minyatür olmaktan çıkmıştı ve bir gün
Casanova'nın Son Günleri kitabının yorumu ile geldim
⚘ İlkbahar çiçek açmasını yine de sürdürüyordu. Her gün yeni yapraklar açılıyor, çimenler daha da yeşilleniyordu. Başka hiçbir mevsim Dux’e bu kadar uygun düşmüyordu; otların yayılmasıyla şatonun ağırbaşlılığı örtülüyor, yalnızlığı yumuşuyor gibiydi. Ama Casanova acı bir yıkım duygusundan kendini kurtaramıyordu. Ne arzusuna ne de kendi keyfine göre hareket edememenin tırmanan sinsi öfkesi onu ele geçiriyordu. Anna’ya, "tutkulu olan yalnız iki dünya vardır. Hapishane dünyası ve zevk dünyası" Birincisinden kaçmalı ve ikincisinin lütfuna hiç duraksamadan teslim olmalı.. diyordu. Gençliğine rağmen Anna onu anlayabiliyordu ama bazen Casanova’nın huzursuzluğundan ürküyordu. Onun doğruyu söylediğini hissediyordu, şatonun yüksek duvarları arasında bunalıyor, bundan kaçmak için ona yaptığı ziyaretleri çoğaltıyordu.
⚘ Bohemya'daki Dux Şatosu'nda geçirdiği son yıllarında yalnızlığa mahkûm edilen Casanova, 1797 yılında hastalanmasıyla başlayan bütün çöküş dönemini konu alıyor. Biyografi tarzında ki kitap akıcı bir dile sahip. Casanova'nın hayatını merak edenler kitaba göz atabilirler.
Kitap ile ilgili düşüncelerinizi yorum bırakabilirsiniz
Okumayı ihmal etmeyin
Öyle zannediyorum ki, Körlük’ten sonra hemen ele alınan bir kitaptır Görmek. Çünkü Görmek, Körlük’ün devamı niteliğinde sayılır. İçinde geçen olaylar Körlükten 4 yıl sonra yaşanmıştır. Körlük’te gördüğümüz bazı karakterleri bu kitapta da görürüz. Her ne kadar bu kitaplar seri olarak görülse de, bunları aslında nehir kitap olarak yorumlamak daha
Evet, bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü..
Bütün bir yıl boyunca ayaklar altına alınan, şiddete maruz kalan, saygı nedir sevgi nedir bilmeden "kocam" , "abim" ya da "babam "dediği kişiler tarafından en korkunç şekilde hiç istenmeyen olaylara maruz kalan kadınların, bu bi kaç saatte; başa taç, dillere övgü, ellere çiçek yapıldığı klişeleştirilmiş 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun! demek isterdim ama maalesef bu zihniyet midemi bulandırıyor. Belki de bugün bütün kadınlara yapılmış en büyük hakarettir! Öyle umuyorum ki hepinizin evinde televizyon vardır. Ama bunca kadın öldürülüyorken bir caninin hayvanlıklarına kurban gidiyorken hiçbir şey yapmayan sizler lütfen bugünü kutlamayın! Ne zaman ki haberlerde artık kadın cinayetleri son bulduğunda , dışarda son bulduğu için son bulduğunda o zaman belki bu benim için şu an pek bi anlam ifade etmeyen gün belki biraz olsun anlam kazanır.
O günde buluşmak dileğiyle!
Ve seri biter. Gelelim serinin son kitabına. Ben "tarihten nefret ediyorum" dedikçe o hayatımın her alanına bodoslama dalıyor. Ne yazık ki serinin son kitabı 1.Dünya Savaşı zamanına denk geldi. Kitabın "benim için" kocamaaan bir bölümü savaşla geçiyor, bu kısımda ne kadar sıkıldığımı anlatmama gerek var mı? Bunun dışında önceki kitaplardan bildiğimiz bazı mide bulandırıcı olaylar arşa çıkıyor, yine ölümler yaşanıyor, yine yitirilenlerin acısı hissediliyor. Proust kimden çok bahsediyorsa bir süre sonra o gidiyor öbür tarafa. Bir de sancılı yazma sürecini anlattığı yerler var ki bu kısmı yazar olmak isteyenlerin kesinlikle okuması gerektiğini düşünüyorum.
*
Son 2 kitaptır tüm seri özetleniyormuş gibi hissediyordum. Son kitabındaysa "artık kapanış yapıyoruz" mesajı veriyor bize Proust. Madlenle başlayan yolculuğumuzu hatırlatıp artık sona geldik diyor sanki. Eşsiz yolculuğumun en'lerini de yazıp külliyatı en kısa zamanda tamamlamayı diliyorum. Çok amin.
En sevdiğim: Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
En heyecanlandığım: Albertine Kayıp
En sinirlendiğim: Swannlar'ın Tarafı
En sevmediğim: Yakalanan Zaman (evet sevmedim, koca kitapta ilgimi çeken toplasanız 50 sayfa anca vardır. Ama Proust tutkusu böyle bir şey, 50 sayfa için 350 sayfa okutuyor size.)
Yakalanan ZamanMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,068 okunma
Herşey herşey belli
Ortada ve açık
Birlikte çekilmiş resimlerimizden pişmansın
Resimde sarıldığın yaşlı adam
Üç beş yıla kalmaz ölür
Kalıtı arasında resimlerin görülür
Onurun iki paralık olur
Şurası kesin ki, hemen arka bahçemizde bulunan çiçek ve ağaçların son derece incelikli duyu mekanizmalarına pek dikkat etmiyoruz. Çoğu hayvan yaşayacağı ortamı seçebilir, fırtınada sığınacak yer bakabilir, yiyecek ve eş arayabilir veya mevsimin değişmesiyle birlikte başka yerlere göç edebilirken, bitkiler daha iyi şartlara sahip ortamlara hareket etme olanağından yoksun olarak, sürekli değişen hava şartlarına, kendilerine sarkan komşu bitkilere ve zararlı böceklere direnip mevcut koşullara uyum sağlamak zorundadır. Hareket edemedikleri için bitkiler, sürekli değişen koşullara göre büyümelerini ayarlamalarını sağlayan karmaşık duyu sistemleri ve düzenleyici sistemler geliştirmişlerdir. Bir karaağaç komşusunun gölge yapıp yapmadığını bilmek zorundadır ki mevcut ışığa doğru büyümenin bir yolunu bulabilsin. Bir marul çevresinde kendisini yemeye hazır obur yaprak bitleri olup olmadığını bilmek zorundadır ki onları öldürecek zehirli kimyasallar üreterek kendini onlardan koruyabilsin. Bir Douglas köknarı güçlü rüzgârların dallarını sallayıp sallamadığını bilmek zorundadır ki bu rüzgârlara karşı daha güçlü bir gövde geliştirebilsin. Keza kiraz ağaçları da ne zaman çiçek açmaları gerektiğini bilmek zorundadır.
Sayfa 12 - Metis Yayınları - İlk Basım: Eylül 2018 - Çevirmen: Gürol KocaKitabı okudu