Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Düşmanlarından ne yakınırsın? Senin olduğun gibi oluşunu Sessizce, sonsuz bir suçlama olarak gören Dostların gibi mi olsalardı?
Ancak , kime karlı olursa olsun , bir suçlama ne kadar kesinlikle yapılırsa o ölçüde desteklenmesi gerekir .
Sayfa 50 - Can yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Yusuf 70. Sonra onları bütün hazırlıklarıyla donattığı zaman, su kabını kardeşinin yükü içine koydu ve sonra da bir dellal şöyle bağırdı. "Ey kervan. Siz kesinlikle hırsızlık yapmışsınızdır." . Merhum Hamdi Yazır, ortada bir hırsızlık yokken Yusuf (as)ın bu şekilde onları hırsızlık ile itham etmesi iftira değil midir? diye sorar. Durum tespitinin, bu soruya verilecek cevaptan çok daha kolay olduğunu itiraf eder. Ve şu notu düşer: gerçekten dellanın bu seslenişi, su kabı için bir suçlama değil, daha önce Yusuf'u babasından kaçırmış olmalarını bir tür hissettirme ve ona ait bir azarlamadır." . Yusuf 71-72 Bunlara döndüler de dediler: ne arıyorsunuz? Onlar da dediler ki: "Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene bir yük zahire var. Üstelik o tas bana zimmetlidir". . Burada su kabı olarak tercüme edilen kelimenin iki anlamı olduğunu söyler merhum Hamdi Yazır. Su kabı ve ölçek. Ve inanılmaz bir tespit yapar: Eğer kastedilen ölçü kabı ise, Yusuf Mısır devletinin adaletinin ölçüsüdür. "Ne arıyorsunuz?" sorusuna karşı bu anlam ortaya konsa, "Siz bir azizi kuyuya atmıştınız onu arıyoruz" deniverseydi ne müthiş olurdu.
"Uykun gelmiyor diye gözlerini suçlama, Belki de o beklediğin uyku değildir."
Uykun gelmiyor diye gözlerini suçlama, Belki de o beklediğin uyku değildir.
Gerçeklerden bu kadar abes bir suçlama olamazdı. Fakat ben bu şüpheyi asıl Chloe'nin bana karşı azalan aşkının bir yansıması olarak değerlendirmiş ve onu suçlamıştım.
Reklam
Onlara bizi yargılama, suçlama, ezme, sömürme, işten atma, damgalama hakkını kim vermiş? Biz.. Sen bile farkında değilsin, yaşam boyu karşına dikilip duranlar kimler? Sen bile, farkına varmadan savaşıyorsun. Bir düşün bakalım.. Adamlar.. Babalar, abiler, kocalar, sevgililer, müdürler, şefler, arkadaşlar.. Ya hayır, olmaz diyorlar, ya sen delisin, kötüsün diyorlar, ya gel, gitme, beceremezsin diye seni etkilemeye çalışıyorlar, ya kötü kadın, orospu diye yargılıyorlar, damgalıyorlar. Ve biz.. İşte biz, onlara bu izni veriyoruz..
Sayfa 156Kitabı okudu
Sumer yazar ve ilahiyatçıları, tanrı düzenini sağlayan tanrısal bir gücün varlığına inanmışlar ve o güce me adını vererek, Tanrıça İnanna'nın bu öyküsü* içinde onları bir liste halinde yazmışlardır. Tanrılar, "kültür nitelikleri ve türleri" olarak adlandırılan bu me'lerin iyi olanlarını meydana getirdikleri gibi kötü olanlarını
Ne zaman öfkeli olduğumuzu bilmek ve öfkemizi başkalarına da duyurmak tabii ki cesaret gerektirir. Sorun, statükoyu korumaktan başka işe yaramayan etkisiz bir kavga, yakınma ve suçlama döngüsüne sıkıştığımızda doğar. Bu durumda farkına varmadan, kendi zararımıza başkalarını korumaya başlarız. Diğer taraftan, öfkeli kadın tehdit unsuru olarak görülür. Öfkemizi etkisiz -açık olmayan, yönsüz ve denetimsiz- bir şekilde dile getirmemiz ise sonuçta, diğerlerini yatıştırabilir. Böylece damgalanmaya hazır hale geliyor ve diğerlerine, bizi ciddiye almamaları ve söylediklerimizi dinlememeleri için bahane yaratmış oluruz.
Reklam
Dünyanın bir ucunda bir kelebeğin kanat çırpınışının diğer ucunda tufanlara neden olabileceğini düşünüyorum. Bu da pişman olmama gerekliliğinin bir başka nedenidir. Kainatta her şey, her şeyle bağlantılıdır ve en ufak bir değişim alakasız görünen başka bir şeyi etkileyebilir. Belki "keşke" diye pişman olduğun bir olay, Afrika'da bir kelebeğin hayatını kurtarmıştır. Belki senin sayende Kalahari Çölü'nde bir damla yağmur bir adenluma can vermiş, Spitzberg'te bir Ren geyiğini avcıdan kurtarmıştır. Belll mi olur? Kendinle barış, geçmişinle yüzleş, hayatını kabullen, keşke deme artık. Ne kadar hesaplarsan hesapla bazı şeyler hiç olmaz, bazılarıyla mutlaka olur. Bunun için suçlama kendini. Görüyorsun her şey olacağına vardı, her şey olacağına varıyor, her şey olacağına varacak.
Şu da dikkat çekici- dir ki, normal yaşamsal davranışlarda yasla birlikte .. ağır derecede sapmalar ortaya çıksa bile, hiçbir za- man onu hastalıklı bir durum olarak değerlendir- mek ve kendimizi tedavi için doktora teslim etmek aklımıza gelmez. Kuşkusuz bir süre sonra geçeceği- ne inanırız ve sürecin kesintiye uğramasının gerek- siz hatta zararlı olduğunu düşünürüz. Melankoli ise ruhsal olarak, derin biçimde acı veren üzüntü, dış dünyaya duyulan ilginin sekteye uğraması, sevme yetisinin kaybı, tüm etkinliklere ket vurulması, yerini kendini suçlama ve aşağıla- maya bırakmış, cezalandırılacağına dair sanrısal bir bekleyiş içinde kendilik duygusunun değerden düşmesi ile tanımlanır.
- Gördün mü Yakov, sakalını kesip Tanrı'nı unuttuğun zaman başına bunlar geliyor işte. - Bana Tanrı'dan bahsetme, dedi. Tanrı'nın hiçbir şeyini istemiyorum. O'na en çok ihtiyacın olduğunda hep uzaklarda oluyor. - Sefalet yüzünden Tanrı'yı suçlama. - O'nu suçlamamın nedeni, var olmaması. Varsa bile ayda ya da yıldızlarda geziyor, burada değil. Tanrı'nın sesini duyamıyorum, bugüne kadar da hiç duymadım. Ortaya çıkmayacaksa ona ihtiyacım yok. - Sen kimsin Yakov, Musa mısın? Tanrı'nın sesini duymuyorsan kendi sesini O'na sen duyur. Dualar göğe yükseldiğinde nimetler aşağı iner.
Acısını yaşa, öfkeni yaşa. Ve seyret. Kendini engelleme. Öyle suyun üstünde akan yaprağa bakar gibi bak, seyret. Uzanıp onu çalışmaya kalkışma. Kendini suçlama. Olacak olandan kaçamazsın. O nedenle hiçbir bastırma kendini, baskılama. Çünkü insanın bastırdığı duygunun esiri olur. Cahit Zarifoğlu
"her ağlayış bir yakınma değil midir? Ve her ağlayış bir suçlama?" Diyorsun kendine ve bu yüzden işte, ey ruhum, derdini dökmektense gülümsemeyi yeğliyorum.."
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.