Benim için oyunun sonu gelmişti, karnım doyunca içimdeki merakın son kırıntıları da uçup gitmişti. Zaten çok şaşıyordum bu işe. Merak girdaplarından gamsızlık çöllerine savrulup duruyordum. Allah, yapmazdı ama, sonumu hayretsindi.
"Senin sorunun ne biliyor musun? Senin sorunun küfür etmemen. Küfrü unutmuşsun asıl sen. Her şeyi, cümle kitapları yaladın yuttun, ama ağzından tek bir küfür bile çıkmıyor hala. Küfür çalıştıracağım sana."
Büfeye yolladım. Dağıtımcıların gazeteleri balya balya indirmesini, büfecinin balyaların iplerini kocaman bir palayla tek tek kesmesini seyrettim. Sonra her zamanki gibi, son zamanların şu bir tatlı kaşığı solcu, bir çay kaşığı sağcı gazetelerinden istedim. Onlardan başka bir şey okumaz olmuştum. Makul bir alışveriş vardı o gazetelerle aramızda. Onlar zekice kurgulanmış, çıkıntıları budanmış yasal öfkeler, incesinden yazılmış sinema yazıları arz ediyor, benimse en azından neye öfkelenilmesi gerektiğinden ve Amerikan filmlerinden düzenli olarak haberim oluyordu.
İçimdekileri bu kadar açık saçık anlatmamalıydım diye düşündüm. Kendimi tufaya düşürülmüş gibi hissediyor, gittikçe öfkeleniyordum. Çocuğa hücum etmek, onun o mağrur duruşunu darmadağın etmek istiyordum.