Bu kitapla alakalı olarak karmaşık duygular içerisindeyim. Uzun yıllardır listemdeydi; fakat okumayı hep erteledim. Tıpkı Hakan Günday’ın Kinyas ve Kayra’sı, Metin Kaçan’ın Ağır Roman’ı, İlhami Algör’ün Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’su gibi çağdaş bir klasik muamelesi yapıldığına şahit olmuştum. Neticede kitap bir long-seller’dı ve bunca insan yanılıyor olamazdı. Nihayet okudum ve, evet, zamanında neden çok sevildiğini anlayabiliyorum. Ama artık “serseri solcu bohem erkeklik anlatıları” günümüzde kabak tadı verdi. Özellikle son temsilcileri Emrah Serbes’in Erken Kaybedenler’iyle birlikte o devir kapandı bence. Çağına göre (ilk baskısı 2002) değerlendirince güzel bir dili var, enteresan bir hikâye anlatıyor diyebilirim; ancak bugün Şule Gürbüz, Burhan Sönmez, Mahir Ünsal Eriş, Mine Söğüt, Kemal Varol, Seray Şahiner gibi günümüz edebiyatçılarının yazdıklarının yanına koyamadım ben pek. Affedin.
TolMurat Uyurkulak · April Yayıncılık · 20172,137 okunma
“Ermeni ve Rum ustalardan kalan birkaç taş yapı, ahşap konak dışında, coğrafyasını, iklimini, kültürünü paraya çeviren kimliksiz bir "büyüme", onun da belleğini, geçmişsiz geleceksiz bir zamana hapsetti. Herhangi bir taşra kentinden onu ayıran, nazar boncuğu gibi orada duran Çamlık, Saat Kulesi, Çapanoğlu Camii ve birkaç eski yapı hâlâ. Bahçe içinde evler yok artık. Ahşap konaklar yok. Ülkü Kırtasiye var ama bizim kuşağı yetiştiren kitaplar yok. Abbas Sayar yok. Gülten Akın, on yaşında alıp gittiği Yozgat'la bir uzak zaman. Ethem Baran'ın öykülerindeki Yozgat, kaç kişinin burun direğini sızlatır acep? Tol Çarşı, tarih bile değil yeni kuşaklar için. İçkili lokantalar bir suç gibi kentin kenarlarına itildi. Geleneksel meyhaneler, çalgıcı kahvehaneleri yok. Abdalları düğünlerden 'orkestralarla 1980'lerde sürdüler.”