Tuba

Tuba
@tubabalss
"İnsanlar..." dedim fısıldayarak. "Taşırlar insanları. Kundaktayken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için, taşırlar insanı..."
Reklam
"Yarar yok bu dünyada! Ölüm varsa yarar yok! Ölüm bütün sihri bozar. Kurtardığın hayatlar da ölür. Aldığın Nobeller de paslanır. Doğduğun evler de yıkılır. Bin yıl yaşa, görürsün!"
O kadar istedim ki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi! Eğer pişmanlık hissedersem devamı da gelir, diyordum kendime. Sevmeyi bile öğrenebilirim yeniden,diyordum. Yeniden bir insan olabilirdim.Ama şimdi anlıyorum ki benim için artık çok geç.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aynaya bakıp kendini tanıyamamak, insanın kendi anılarını bir başkası yaşamış gibi anlatması, dünyanın kendisi dahil üzerindeki hiçbir şeye kayda değer bir varoluş nedeni bulamamak ve zihnin bedenden binlerce kilometre uzakta olması o kadar korkunç ki!
Sözlerimin sonunu duymadığın zaman. Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman. Değiştiriyorum son kelimelerimi. Değiştiriyorum sonumu.
Reklam
Seversin vazgeçmeyi. Bu işten de vazgeç. Mutluluğundan vazgeçtiğin gibi!
Ne doğru dürüst cümleler kurabiliyorum, ne de gerçeği böylesine anadan üryan anlatmak hoşuma gidiyor.
İnsanlara yalan söylemek için açtığım ağzımdan dökülen pisliği içimdeki ses temizliyordu. Birbirlerine gün ve gece kadar zıt olan iki sesin de aynı dudakların arasından çıkıyor olmasından rahatsız değildim.
Dikkatli dinlemek için göz kapatmaya, körlerin bizden daha iyi duyduklarını öğrendiğim zaman başlamıştım. Ve o günlerden sonra hayatımın bütün karanlık koridorlarından geçerken de gözlerimi kapalı tuttum. Daha iyi dinlemek, daha iyi koklamak için...
Cehalete geri dönüşün cehaletten çıkmaktan çok daha zor olduğunu, hafızamın rahatsız eden darbeleriyle anlamıştım.
Reklam
Hayatın suyunu içtikten sonra bir gün işememiz gerekecekti.
İtalyan Yayıncıya Mektup - 18 Ekim 1862
İnsan türünün tüm dünyayı kaplayan o geniş yaraları dünya haritasında ki mavi ya da kırmızı çizgilerde durmuyor. Erkeğin cahil ve umutsuz olduğu, kadının ekmek için bedenini sattığı, çocuğun kendini eğitecek bir kitabın, kendini ısıtacak bir ailenin yokluğunda acı çektiği her yerde "Sefiller" kitabı kapıyı çalıp şöyle diyor: Sizin için geldim, sayfalarımı çevirin. ... Bir kefedeki yoksulluğun, diğer kefedeki asalaklıkla dengelendiği o iğrenç terazi bizim gibi sizin önünüzde de sallanmıyor mu? ... Gerçekleri söyleyen aynalardan nefret edilse de, bu onların bir işe yaramadıkları anlamına gelmez.
Sayfa 5
"Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut güneş çiçeği gibi açar."
Orman, orman değildi artık, kıvıl kıvıl dev bir karıncalar yumağıydı. Yeryüzü, gökyüzü karıncaya kesmiş, iğne atsan karıncadan yere düşmeyecekti. Bütün dünya bir kıvıltının hışmındaydı. Milyarlarca göz, bir ışıltının öfkesinde, acısında ipileşiyor, milyarlarca ışık hep birden çakıp, hep birden sönüyordu. Bacaklar, kuyruklar, gövdeler ağaç gövdelerinde, dallarda yapraklarla biribirlerine karışmış kaynaşıyorlardı.
"Zaten bütün yaratıklar görselerdi, duysalardı savaşı, bütün yaratıklar duyabilselerdi savaş çığlıklarını bu dünyada savaş olamazdı. Savaşın iğrençliği bilinmeyen bir şeydir de... Savaşın kötülüğü saklanan bir şeydir de, yaratıklar onun için kabul edebiliyorlar savaşı."
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.