6 KELİME
Sadece 6 kelime kullanarak duyguları harekete geçiren bir hikaye yazabilir misiniz?
Arkadaşlarıyla iddiaya giren Ernest Hemingway yazdı ve böylelikle bir akımın başlamasına sebep oldu. 10 kelimeyi geçmeden anlamlı bir hikaye yazacağına 10 dolarına iddia giren Hemingway bir peçeteye şunu yazdı: “For sale: baby shoes, never worn” yani
‘Hayat yolunda anlam arayışı’ bir nevi hayatın anlamını arayış… Ya da insanın hayatı anlamlaştırışı… Bu kitabı seçmemde ki neden ismiydi. İsmi tam da şu sıralar bana hitap ediyordu. Hayatı bir anlama göre mi yaşıyorduk yoksa hayata bir anlam yükleyip öylesine mi yaşıyorduk. Bunları sorgulamaya kitabı elime aldığımda çoktan başlamıştım. Ve şuan bitirmiş olmama rağmen hala sorgulamaya devam ediyorum. Edeceğimde… Çünkü hayatın anlamını arayış, hayat boyu sürecek bir olay.
Kitap ise daha ön sözün ilk cümlelerinden beni etkilemeye başlamış, kendime dair kırıntılar bulacağımı hissettirmişti.
‘ Sınırlarda dolaşan hayatlar vardır ya da uçurum kenarında. Birbirinin tekrarı olan hayatlar, birbirine benzemeyen hayatlar vardır. Sonra tüm bu hayatların geçtiği yollar.’ ( önsöz )
Şöyle bir düşününce insanların hayatlarının gerçekten birbirinden farklı olduğunu ve bu hayatların geçtiği yolların var olduğunu hissedebiliyor insan. Belki de bu yollar birbirleriyle kesiştiğinde insanlar arasında ilişkiler başlıyordur. Belki de bu kesişmelerden doğuyordur büyük aşklar.
‘ Yollar yoldan dikenli
Yol bulup geçemedim
Yoruldum koşa koşa
Bitmek bilmeyen yollar’
( önsöz )
Beklide bu dizelerde bahsettiği gibi yol bulma telaşı içinde olan hayatlardan kaynaklanıyordur; çıkar çatışmaları, kavgalar, ölümler, cinayetler…
Başköşe Üzümbaz Efendi’nin yegâne eserine ayrılmıştı: Hızla Yozlaşan Dünyada Nasıl Pak Kalınır? Kitaplar arttıkça atlar santim santim rafın ucuna kaymış, yalçm bir uçurum kenarında
soluklamrcasma kalakalmışlardı orada.
İlk kez 12 yaşımda okuyup pek bir şey anlamadığım, 12 yaşımdan 16-17 yaşıma kadar ara sıra açıp baktığım, 16-17 yaşımda toplumdan uzak bir biçimde evde durduğum zaman boyunca art arda birkaç defa okuduğum, baş karakteriyle etkileyip beni belli bir süre tüm filmlere düşman yaptıran, bana "ona benzer kitaplar bulabilmek" umuduyla kitap okumayı sağlatan kitap.
"Hayat üç bölümdür: Dünyayı değiştireceğini sandığın, dünyanın değişmeyeceğine inandığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun." demiştir Sartre.
Ne zaman bu söz aklıma gelse kitabın baş karakteri Holden Caulfield'ı düşünürüm. Sartre'ın sözünü ettiği üç aşamadan ikisini Holden kitap boyunca yaşamıştır. Kitabın başında Don Kişot gibi bir maceraya çıkmıştır.
Yetişkinlerin sahtekar ve ikiyüzlü dünyasına karşı.
Kitabın sonunda ise bu düşüncelerini düzeltebilmesi umuduyla bir psikiyatri kliniğine yatar. Üçüncü aşamayı görmek için ise genç okur kendi yaşamının ilerlemesini beklemek zorundadır. O bölüme geldiğini hüzünle fark edinceye kadar kendini özel sanmaya devam edebilir.
Zaten okur özeldir, Holden Caulfield karakteri de ona özel yazılmıştır. Kitabı okuyan her yalnız ergen Holden'ı kendisiyle özdeşleştirir. Onu anlamayan yalancı dünyaya karşı bir dosttur Holden. Çocuk yaşta ölen kardeşine duyduğu özlemi bize derinden hissettirir, tartıştığı adamlara karşı biz de onun yanında olmak isteriz, küfrettiklerine küfrederiz, kızlar konusundaki beceriksizliği bizi üzer, kurduğu hayaller bizim de hayalimiz olur.
Bir uçurum kenarında Holden ile birlikte bekleriz çocukların aşağıya düşmesini engellemek için.