Kendimizi iyi hissetmemizi sağladığı sürece bir şeyin doğru olup olmadığını umursamamak, ahlaki açıdan, cebimiz dolu olduğu sürece paranın nereden geldiğini umursamamak kadar kötüdür.
Bilim iki kenarı keskin bıçağa benzer. Sahip olduğu muazzam güç, politikacılar dahil hepimizin omuzlarına yeni sorumluluklar yükler. Teknolojinin uzun vadeli sonuçlarına daha fazla dikkat etmek, küresel ve nesiller arası farklılıkları göz önünde bulunduran bir bakış açısı benimsemek, insanların milliyetçi ve şovenist söylemlere kolayca kanmalarını engelleyecek çeşitli önlemler almak gibi sorumluluklardır bunlar. Bu saatten sonra, yapacağımız hataların bedeli altından kalkamayacağımız kadar ağır olabilir.
Ortalama insan ömrünün uzaması belki de yaşam kalitesinin arttığını gösteren en önemli ölçüttür. Bu, bilimin insanlığa sunduğu değerli bir armağandır; yaşam gibi paha biçilemez bir armağan.
Hepimiz hayallerimizdeki çeşitli sesleri bir dereceye kadar tanırız… eğer deli değilsek.
Ve tabii, anılarımızdaki sesleri. Anılarımızın da sesleri vardır. Bunlar çoğu zaman karanlıkta havaya kalkan kolların feryadı gibi üzgün seslerdir.
Bu son konuşmamız olmuştu ve ikimiz de bunu bilmiyorduk. Zaten hiç bilemeyiz değil mi? Hiç değilse birbirimizi sevdiğimizi söyleyebildik. En azından bu var. Çok değil ama bir şeydir işte. Başkaları için daha kötüsü olur.
Eli titremeyen ve nefesi kuvvetli her salak iskambil kartlarından bir ev yapıp sonra üfleyerek bunu yıkabilir, ama insanları güldürebilmek için deha gerekir.
İş geçmişi hatırlamaya geldiği zaman hepimiz hile yaparız; bunun doğru olduğuna inanıyorum. İnsan çok fazla anlatmaya kalkarsa kendini geçmişin “keşke öyle olsaydı” versiyonunu anlatırken bulabilir.