Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Onur Kenan Aydoğdu

lbn Tufeyl, genç arkadaşını ve sultanı övdü ve sultanın ailesi hak­kında duadan sonra ona dönüp şöyle sordu: "Filozofların semavat hak­kındaki görüşü nedir? O, kadim bir cevher midir yoksa hadis midir?" Heyecanlanan lbn Rüşd suskun kalırken, sultan ve lbn Tufeyl onun önünde bu konuyu alimane bir tarzda tartışmaya başladılar ve tedricen onu tartışmaya çektiler. Bir başka seferinde lbn Tufeyl -veya belki de lbn Harun- ona gizlice Emiru 'l-Mü'minin, "(Aristo'nun) kitaplarını şerhedip onların manalarını insanlara açıklamayı isteyen birini kendisiyle tanıştıran kimseden Al­lah razı olsun! " dedi."
Sayfa 391
Reklam
Amerikan okullarında evrimin öğretilmesine karşı günümüzde var olan bu muhalefetin aksine, Darwin'in yaşam formlarının tedrici gelişerek insanoğlu­na ulaşması doktrini, yüzyıllar evvel Müslüman okullarının müfredatının bir parçasıydı. Draper, Lamark ve Darwin'in evrim teorisinin mucidi olduklarını iddia eden Batılı mitin altını oyuyor ve Müslüman teorinin Darwin'inkinden çok daha ileri olduğunu ilan ediyor: Bazen hiç tereddüt etmeden karşılaştığımız fikirlerin kendi zamanınızda bulunmuş olmasıyla övünürüz. Oysa bizim evrim ve gelişmek doktrinimiz onların [Müslümanlar] okullarında öğretiliyordu. Hakikaten de, onlar evrim ve gelişimi inorganik ve mineralleri de kapsayacak şekilde genişleterek bu konuda bi­zim gidebileceğimizden çok daha ileri gitmişlerdir.
Sayfa 176Kitabı okudu
Kant, ahlak­lı ve erdemli olmayı seçen insanın, aynı zamanda mutlu olma arzusu da duyduğunu söyler. Bu, çok insani bir arzudur. Fakat bu ikisi bu dünyada bir araya gelemez; hatta, ikisi arasında, bir ters orantı bile olabilir. Yani, ahlaklı ve erdemli olanlar, hayat mücadelesinde genellikle geride kalırlar. Erdemsizlerin, ahlak bilincinden yoksun olanların, en azından dünyevi başarı anla­mında daha mutlu oldukları söylenebilir. Olması gereken bu değildir, ama olan da, Kant'a göre, maalesef budur. Kant, bunun için tek bir şey yapabileceğimizi söyler: Ruhun ölümsüzlüğü için dua etmek.
Sayfa 176 - Sentez Yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Alışmışlar da buna ... Ağlaya sızlaya da olsa alışmışlar. İnsanoğlu denen aşağılık yaratığın alışamayacağı hiçbir şey yok galiba!.."
Sayfa 32
Bugün artık , salt düşüncenin peşinde olan bir entelektüel ya da toplumda derin bir şek ilde hissedilen sorunların baskısını üzerinde taşıyan, soruşturma konusu yaptığı me­seleleri olan ve bu uğurda büyük bir çaba harcayan bir üni­versite hocası veya ok ulu bitirdiğinde hangi şirkette ne tür bir pozisyon edinebileceği hayallerine tutulmamış bir öğren­ci, yüceltilen tipler olmaktan çıkmıştır . Her türlü eylem ve çabanın, ekonomik bir amaç doğrultusuna uygun şekilde tasarlanması, nihai hedefin mutlak a elde edilecek başarıy­la ve bunun doğal sonucu olan kazançla sonlanması gerekmektedir. Bunun dışında k alan uğraşlar, çabalar ve eylem­ler, işlevsiz ve dolayısıyla gerek siz görülerek , 'çılgınlık ', 'an­lamsızlık ', 'kahramanlık ' ve ya da 'şövalyecilik ' olarak ni­telendirilmektedir . Gerçek , gerçek olduğu için, kültür kültür olarak , sanat sanat dolayısıyla ve eğitim de eğitim adına is­tenen ve önemsenen olma otoritesini kaybetmiştir.
Reklam
Bilim adamı incelediği varlık alanının bir görünüş mü, yoksa gerçeklik mi olduğunu da kendi kendisine sormaz. Bilim adamı için her görüntü, gerçeklik veya her gerçeklik, görüntüdür. O kendisine verilmiş olanla ilgilenir. Onun arkasında veya altında bir şey bulunup bulunmadığını araştırmaz. Örneğin bilim adamı 'Acaba varlık algılarımızdan mı ibarettir, yoksa bu algılarımızın dışında, onların kaynakları olan varlıklar var mıdır?' türünden sorulan kendi kendisine sormak ihtiyacında olmadığı gibi bu tür soruları sormak onun görevi de değildir.
Sayfa 135
Bilim adamı da şüphesiz varlıkla, var olan bir şeyle ilgilenir. Ama o, araştırma konusu yaptığı varlığın gerçekten var olup olmadığını veya hangi anlamda var olduğunu doğal ve haklı olarak, kendi kendisine sormaz bile. Daha basit bir ifadeyle bilim adamı incelediği varlığın veya varlık parçasının, varlık tarzının varlığını tesis etmez, kabûl eder.
Sayfa 135
Kanaatime göre sonuç olarak kötülükten gelen iyi bir ateolojik argüman yoktur. Tanrı'nın varlığı, kötülüğün varlığı tarafından ne engellenmiş ne de olanaksız kılınmıştır. Elbette acı ve talihsizlik, yine de teist için bir problem teşkil edebilir ancak buradaki problem onların inançlarının mantıksal veya olası olması arasındaki bir uyumsuzluk değildir. Teist, kötülükte dinî bir problem bulabilir ve kendi acısının ya da ona yakın birisinin yanında durarak Tanrı'ya karşı doğru tutum olarak kabul ettiği şeyi sürdürmekte zorlanabilir. Büyük bir kişisel acı veya talihsizlik ile karşı karşıya kaldığında, Tanrı'ya isyan etmeye, Tanrı'nın yüzüne yumruğunu sallamaya, hatta Tanrı'ya olan inancını tamamen bırakmaya yönelebilir. Ancak bu, farklı boyutta bir problemdir. Böyle bir problem felsefi bir aydınlanmayı değil, dinî bir yardımı gerektirir. Ancak Özgür İrade Savunması, Tanrı'nın varlığının, kötülüğün varlığıyla hem mantıksal hem de olasılık dâhilinde uyumlu olduğunu gösterir ve böylece ana felsefi kötülük problemini çözmüş olur.
Gerçekten de, dinlerin baştan sona rasyonel oldukları söyle­nebilir. Onlar, bu rasyonaliteyi, elbette, kendilerine borçludurlar. Çünkü her din, bir düzen hipotezi veya kabulüne dayanır; ve düzen, ister doğada ve ister toplumda olsun, hep rasyonel bir şeydir. Dinler, işte bu düzeni Tanrı'nın eylemiyle açıklarlar. Dolayısıyla, hem felsefe hem de dinin, varlığa genel bir açıkla­ma getirdiği söylenebilir. Bunun dışında, din ve felsefe, yönel­dikleri amaç bakımından da benzerlik gösterir. Çünkü, her ikisi de varlık ve değer bakımından temel olanı bulmaya çalışır. Ge­rek din, gerekse felsefe yüksek amaçlara işaret eder.
Sayfa 26
İnsan, "Benim bilimim var, felsefeye ihtiyacım yok!" diyemez; derse, hata eder. Çünkü, bilim bize nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyemez.
Sayfa 24 - Sentez Yayınları
Reklam
Felsefenin, insanın hayatında felsefe kadar önemli bir yer tut­ması gereken diğer disiplin veya bilgi türleriyle yakın ve doğ­rudan bir ilişkisi vardır. Çünkü din, bilim, felsefe ve sanat ger­ çekte, aynı dünyayı anlayıp değerleme ve yorumlamanın farklı yollarıdır. İşte bu yüzden, özellikle Ortaçağ'da din ile felsefe arasında yakın bir ilişki olmuştur. Nitekim, Müslümanlar, İsla­miyet'in doğuşundan çok kısa bir süre sonra, Yunan bilimi ve felsefesini hemen almış, bütün felsefe eserlerini Arapça'ya ter­cüme etmişlerdir. Aynı şekilde, Hristiyanlar da, başlangıçta uzak durdukları Yunan felsefesini Müslümanlardan alıp, onu bir daha hiç terk etmemişlerdir.
Sayfa 23 - Sentez Yayınları
Bir Tanrı'nın varlığı ya da yok­luğu, insanın ve dünyanın değer yapısını doğrudan etkiler. Bu­nu en açık gören kişinin, "Tanrı yoksa eğer, her şeye izin var­dır" diyen ünlü Rus romancısı ve düşünürü Dostoyevski olduğunu herkes bilir. Gerçekten de, Tanrı yoksa eğer, manevi ha­yat, imkanını veya önemli bir dayanağını yitirir. Bu durumda, ona kaba güç ve çıkar ilişkileri egemen olacağı için, dünyada adalete, doğruluğa ve iyiliğe yer açmak, en azından pek kolay olmaz.
Sayfa 21 - Sentez Yayınları
Din felsefesi açısından dikkat çekici bir hadise, yüksek tirajlı Time dergisinin 1960'lı yıllardaki kapak konusunda yer alır. Time, derginin kapak sayfasında "Tanrı öldü mü?" şeklinde bir haber yayımlar ve bu haberin içeriğinde Tanrı hakkında felsefi ve rasyonel bir düzlemde konuşabilme imkânın artık sona erdiğini öne sürer. Ancak bundan birkaç on yıl sonra (1980'li yıllarda) yine aynı Time dergisi, bir başka başlıkta şunu ifade eder: "Tanrı akademiye geri dönüyor. Üstelik bu teologlar tarafından değil, felsefeciler tarafından yapılıyor." Haberin sunuluş şekli ve içeriği oldukça dikkat çekicidir.
Basitliğin modem çağın başlangıcından itibaren büyük bir güçle savunulmasının arka planında, gerek doğanın gerekse insan düşüncesinin gerçekte basit bir yapıda olduğu kabulü bulunur. Karmaşıklık sadece görünüşte olup, doğanın kendisi basittir; zaten bir karmaşıklık veya düzensizlik olsaydı, fizik dünya anlaşılabilir olmaktan çıkardı. Dolayısıyla, insan düşüncesi de gerek yöntem olarak, gerek işleyiş olarak doğanın bu basitliğini yansıtmak durumundadır. İnsan düşüncesi ve bilimi de, sade ve yalın olabildiği ölçüde hatadan korunabilen ve doğru sonuca ulaşabilen bir yapı olarak görmek, modern rasyonalite ve bilimsel zihniyetin en önemli özelliklerinden biridir.
Sayfa 206Kitabı okudu
İnsanlar , çok kullanılan delillerin algılarında hafiflediğini hissederler. Oysa gerçekte layığı ile cevap verilmemiş bir delil, haklılığından bir şey kaybetmiş olmaz.
Sayfa 16
689 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.