Alice Walker (d. 9 Şubat 1944) ABD'li yazar, şair, yayımcı ve feminist. Yoksul bir ailenin sekizinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Bir kaza sonucu 8 yaşında bir gözünü kaybetmiştir. 1960'ların İnsan Hakları Hareketi(en) içinde yer aldı ve Martin Luther King ile çalıştı. Mississippi eyaletinde Yahudi avukat Melvyn Leventhal ile evlendi. Birçok şiir, roman ve öykü yazdı. Ayrıca Mor Yıllar filmi, Alice Walker'ın Renklerden Mor adlı kitabından esinlenmiştir. Renklerden Moru adlı kitabıyla Pulitzer ödülüne layık görüldü. (1983)
Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte
Renklerin Moru Alice Walker’ın 1983 yılında yazdığı Pulitzer ödülü kazanmış önemini her daim koruyan, müthiş dokunaklı bir roman. Broadway müzikaline adapte edilmiş, 1985 yılında bizde Mor Yıllar adıyla asıl adı ise 𝐓𝐡𝐞 𝐂𝐨𝐥𝐨𝐫 𝐏𝐮𝐫𝐩𝐥𝐞 orijinal adıyla filme çevrilmiş, Steven Spielberg ise yönetmenliğini yapmıştır.
Yıllar yıllar önce ilk
Alice Walker..Feminist yazar, şair, yayımcı, aktivist. Hayata yedi çocuklu siyahi bir ailede gözlerini açıyor. Kardeşlerinden biri tarafından kazara yaralandığında yoksullukla tek gözünü kaybederek tanışıyor. 1960’larda insan hakkarı mücadelesinin bir parçası. Martin Luther King’le çalışıyor. Hayatı boyunca siyahilerin, kadınların hakları için
Bazı kitapları okuyup bitirdiğinizde içinizde tatlı bir sızı olur ya Renklerden Moru benim için bu kitaplardan biri oldu.
Celie dünyaya pek çok açıdan eksik olarak geldi, pek çokları gibi. Kadındı, zenciydi, çirkindi . Ama aslında anlatılan yalnızca onun hikayesi de değildi. Altta Celie'nin öyküsüyle ilerleyen baska hikayelerde vardı; başka kadınlar başka sömürüler ve baska sömürülenler... Bunlardan beni en çok etkileyeni kardeşi Nettie' nin öyküsüydü. Afrika'ya açılan bir pencere sundu bize. Beyaz adamın kendi üretim sistemini devam ettirebilmesi için yerli halkı hiçe sayıp talan etmesini gördük o pencereden. Yazar halkına dair sosyolojik tespitlerde yapmıştı bir bakıma. -Ama galiba uyuya halkların özellikleri ırk, din, dil ayrımı gozetmiyor; ortaklık icinde.-
Karakterler statik değildi hepsi başladığı noktadan bambaska bir yerdeydi. Değiştiler, dönüştüler, olgunlastılar tıpkı hayatta oldugu gibi. Değişmeyenler ise öldü zaten.
Yazar tanrıya, kadına, erkeğe, topluma, ırkçılığa, acıya, dayanışmaya ve daha atlamış olabileceğim pek çok değere yer verip bunları öyle güzel eritmiş ki birbiri icinde, hiçbiri fazla gelmiyor okuyana. Sorgulanması gerekenleri, soruları hatırlatıyor adeta.
Bu inceleme okumanız icin bir şey ifade etmiyor olabilir, yazarın Pulitzer'i olduğunu hatırlatmalıyım...