(13 Kasım 354/28 Ağustos 430)
Batı Kilisesi'nin ilk döneminin başlıca ilâhiyatçısı, M.S. 396-430 yılları arasında Roma Afrikası'nın Hippo piskoposu olan Augustinus İlkçağ Hristiyanlığının en büyük düşünürü sayılır. Yunan felsefesinin Platoncu geleneği ile Hristiyan öğretiyi kaynaştırmaya çalışmıştır.
Augustinus'un babası Patricius putperest, annesi Monica ise dinine bağlı bir Hristiyandı. Ondokuz yaşında Kartaca'da öğrenciyken, Çiçero'nun bugün kayıp olan Hortensius adlı denemesinin etkisiyle felsefeye ilgi duymaya başladı. Katolik Kilisesi'nin inançlarını felsefeye uzak bulduğu için Maniciliğe yöneldi. Çapkın bir gençlik döneminden sonra düşük tabakadan bir kadınla ilişki kurmuş olan Augustinus zaaflarına karşı duramadığı için evlenmesine göz yumulan sıradan Manici müritler arasına girebildi.
Augustinus'un bu "ışık dini"ne duyduğu ilgi uzun sürmedi. Yirmisekiz yaşında Kartaca'dan ayrılarak Roma'ya, oradan da Milano'ya gitti. Milano piskoposu Ambrosius ile tanıştıktan sonra Katolik öğretiye karşı beslediği önyargılar bir ölçüde sarsıldı. Ama Tanrı'nın varlığı, kötülüğün kaynağı ve niteliği gibi sorunlar, onda hâlâ çözüme kavuşmamıştı.
Yeni-Platonculukla tanışması bu sıralarda oldu. Yeni-Platoncu görüşler, Manicilikten aldığı, Tanrıya ancak bedenden uzaklaşarak dönülebileceği ilkesini pekiştirmişti. Onun için bu, öncelikle cinselliğin bağlarından kurtulmak demekti. Hristiyanlığa kesin dönüşü Milano bahçesinde kulağına gelen al ve oku (tolle, lege) buyruğuyla gerçekleşti. "Rab İsa Mesih'i giyinin ve şehvetler için bedenin tedarikini görmeyin" âyetini okuyunca son kuşkularından da kurtuldu ve 387'de Ambrosius tarafından vaftiz edildi.
Bazı Yapıtları: Hristiyan Öğretisi; İnanç, Umut ve Sevgi Üzerine; Vaazlar; Mektuplar; Tekvin'in İlk Üç Bölümü Üzerine Yorumlar; Mezmurlar Üzerine Açıklamalar; Gerçek Din Üzeri¬ne; Özgür İrade Üzerine; Vaftiz Üzerine; Doğa ve Kayra Üzeri¬ne; İsa'nın Kayrası ve İlk Günah Üzerine.
“Kibirliler seni bulamaz, yıldızları ve kumları sayacak kadar, takımyıldızların yörüngelerini ölçecek ve yıldızların izinden gidecek kadar meraklı ve yetenekli olsalar da.”
Ortaçağ genel yapısından ayrılmayan; din ve felsefenin iç içe olduğu bu dönemde öne çıkan Aziz ünvanını almıştır.Aziz Augustinus olarak anılan Ortaçağın önemli ismi gerek Zaman kavramıyla gerekse Yeryüzü-Gökyüzü devleti konularıyla ön plana çıkmıştır.Yeryüzü devleti kötülüğün bulunduğu yer olarak anılsada Gökyüzü devleti tam aksine iyiliğin devleti olup diğer bir ifadeyle Tanrı devleti adıylada anılır.Bu kitabında Filozof kendi yaşam hayatını ele almış, Tanrıyla arasında bulunan bağın derinliğini her satır, her cümlesinde belirtmekten geri kalmamıştır.Yaşamını anlatarak Tanrıya olan bağlılığını, sevgisini, ona olan bitmek tükenmek bilmeyen arzusunu belirtmiştir.Çok sevdiği annesinin hayatındaki rolünü onun dine bakışında annesinin etkisini ve ölümünü barındıran satırlar bulunuyor.Dönemin özelliğine bakacak olursak Kilisenin baskısından ötürü ters düşmemek adına ne kadar karanlık olarak anılsada çok geniş bir dönemi kapsayan felsefenin dinin yanında kullanılarak akıl ve imanın bir arada olduğu bu dönemde bu tür özellikler baskınken Augustinus'un bu tarz Tanrı merkezli havaya girmesi normal olup önemli düşüncelerin temelini atan Filozoflardan.
İlk Hıristiyan müellifleri arasında 18. yüzyılın ilerleme nazariyyecilerine birçok açıdan bir emsal teşkil edecek bir tarih felsefesi inşa ve ihya ederken Yunanlıların fikirlerini istimal ve istifade etme bakımından en bariz örneği Aziz Augustinus vermektedir. Bu eserde Aziz Augustinus İncilde yer alan ayrı ayrı bir dizi hadisatın tarihsel
Yaşamın anlamı , zamanın kısalığı ve mutlu olmak adına farkındalık yaratıyor SENECA . birçok noktaya çok güzel değinmiş , bizim yüzleşmek istemediğimiz.