Ve bu kavram narsist kadınların ilişkilerinde kendini gösterir: Yakınlık ve mesafe arasında seçim yapamamak. Yakınlığı seçtiklerinde yutulmaktan korkarlar. Mesafeyi seçtiklerinde yalnızlıktan ve depresyondan korkarlar. Nasıl karar verirlerse versinler asla mutlu değildirler. Bir adamla yakınlaştıklarında hemen mesafe koymalılar, çünkü yakınlık onları neredeyse bunaltır. Mesafede olduklarında kendilerini terk edilmiş ve yalnız hissederler ve ona tekrar yakın olmak için her şeyi yaparlar. Bu ilişki modeli ya çok büyük bir yakınlıkta partnerden ayrılmaya ve aynı modeli bir sonraki adama uygulamaya sebep olur; ya da korku, panik, yiyip bitiren özlem duygularıyla ve kaçma isteğiyle bağlantılı olarak hep aynı partnerle yakınlık ve mesafe arasında sürekli gelip gidecekler.
Nasıl küçük bir çocuk kendisiyle ilgilenen kişinin yokluğunda derin bir güvensizlik ve varoluş tehdidi yaşarsa aynı şekilde yetişkin kadın da ayrılıkları yok olma korkusuyla bağlıyor. Ruhunun bir kısmı hâlâ bu gelişim basamağında kalmış. Kadın gerçi yaşlanıyor ve değişik şekillerde davranıyor ama bir gelişim adımım tam olarak atamamış. Ve bu nedenle her defasında ayrılık durumlarına sanki başka hiçbir alternatifi yokmuş gibi tepki veriyor. Gerçekten de içindeki çocuk güvensizlikle tepki vermekten başka bir alternatif bilmiyor, çünkü başka türlüsünü öğrenmemiş. Buna karşılık yetişkin kadın bugün kendisinin pozitif anlamda büyümesine ve durumlara uygun davranmasına izin veren farklı yollar arayabilir. Terapi yardımı çoğun lukla vazgeçilmezdir.
Eksik iyi ilişki tecrübeleri ya sık partner değişiklikleriyle ya da varlığı krizlerle kolayca tehdit altında olan uzun süreli ama sürekli sallanan ilişkilerle kendini gösterir. Partnerler kavgalarda bir arada kalmayı isteyip istemedikleri veya ayrılmak isleyip istemedikleri can alıcı soruyu sürekli kendilerine sorarlar. Sonunda bir arada kalırlar, bir sonraki kavgalarında bu terrjel soruyu tekrar sorana kadar. Sanki ilişki çatışmaları kaldırmayacakmış ve sonunda tek bir çözüm var mış gibi: Ayrılık.
Sanki sürekli kendi etraflarında dans ediyorlar ama hiç kendileriyle karşılaşmıyorlar gibi. Kendilerine yabancılar ve bu kendine yabancılaşmaktan acı çekiyorlar. Derinlerinde gerçekten üzgün, depresif kadın mı yoksa coşkulu biçimde başkalarını yüksek moraliyle etkileyen kişi mi olduklarını bilmiyorlar. Dışarıdan da bu sorunun cevabı için yeterli bir yönlendirme alamıyorlar. Çevre de onları problemsiz, yardımsever, genelde morali iyi, içten sağlam olarak görüyor. Ama kendilerini ancak az sayıda parlak saatlerinde böyle hissediyorlar. Durum bir kısır döngü gibi ve bu ikilemden çıkış yok.
Merhabalar,
@Satansdiary ile Feminizm, Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Kitaplığı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
youtube.com/watch?v=gAYDcOv...
Tekrar tesekkür ederim Ömer teklifin için. Sohbetimizde kadının gizli kalmış tarihinden aile kurumuna, şiddet türlerine, kadınların ve erkeklerin içsel gelişimlerine dair kitap
Evet psikoloji kitaplarına
ilgim hep var ve olmaya devam edecek ama bu kitap benim için bütün psikoloji okumalarımın çok ötesinde bir deneyim oldu. Kendim için bir çok şeyin farkına varmama, insan ilişkilerinde seçimlerime, nerde neyi neden yaptığıma kadar bir çok şeyi görmeme vesile oldu. Farkında olmadığım karşı cinslerde kodladığım bir çok şeyin bana ait olduğunu öğrendim bu kitapta! Hep istediğim şeyleri aynalama (aynalama önemli hocam) yöntemiyle karşıma sunduğum,ilettiğim ama aslında bunun benim öz benliğimle olan aksaklıklarla ilgisini gördüm.
Benden 100 puan.
Okuyun arkadaşlar ben PDF formatında okuyabildim keşke kitaba da sahip olabilseydim ama bulamadım.
Freudiyen bir yaklaşımla kadının toplumsal yeri üzerine derin bir analiz içeren muazzam kitap. aslında toplumsal yeri demek çok hafif bir tabir. Buna toplumsal rolü, atfedilen rol, olunmasını istenilen rol desem daha doğru olur. Keza kitap, çekicilik, güven patlaması, gösteriş gibi kavramlar üzerinden kadınların kendilerini göstermeye çalışmasını ve bu çabanın arkasında aslında bir hiç gibi hissettikleri, içine düştükleri değersizlik düşüncesiyle kamusal alanda kendilerinden istenilen rollere dört elle sarılmaları meselesi ele alınıyor.
Ancak bu noktada Freudiyen bir yaklaşımdan önce Habermas'cı bir yaklaşımla kamusal alanın ne olduğu üzerine derin bir sorgulamaya girmemiz gerekmekte diye düşünüyorum. Toplum yozlaştırır felsefesinin günümüz versiyonu kamusal alanın yozlaştırıcı algısal etkinliği kadın üzerinde oluşan narsistik kişilik sorununun doğrudan sorumlusudur. -ki sadece kadın için de geçerli değildir bu baskılama durumu.
Kitap özelinde kadının narsist olma sürecini çocukluk, tecrübe ve gelişen sosyal ilişkileri içerisinde irdeleyen Wardetzki, okuyucunun bakış açısını değiştirecek tespitleri elde etmiş. Kamusal alana hakim olan söylemin talep ettiği kadın profiline aynı zamanda arzu edilen olarak tasarlaması kadını var olan içerisinde talep eden noktasına getirmektedir. Aslında koca bir distopyanın içerisindeyiz ve su ile kavga ediyoruz. Bu savaşımı verirken kendimize biçilen toplumsal ''rol''e uymaya çabalıyoruz.
Bu durumun psikolojimize ve özelde kadın psikolojisine olan etkisini merak ediyorsanız okumadan geçmemeniz gereken kitaplardan.
Günümüzde hem sosyal medyada hem gerçek yaşamda sıkı tartışmalar dönüyor. Her grup karşıtını çomar olmakla, otoriteye rahatlıkla biat eden yandaş olmakla suçluyor.
Peki insanı bir lidere, bir nesneye, bir insana, bir kadına, bir erkeğe koşulsuz, sorgusuz bağlayan şeyin psikolojik alt yapısını hiç sorguladık mı? Biraz psikanalize karşı ilginiz