"Türkler sihir, şiddet ve kin sahibi insanlardır."
Mesudî
Türk Mitolojisi Atlası doyum olmayan illüstrasyonlarla, zengin bir araştırmayla çok enfes. Türk tarihini, yakın tarihi ve günümüz ile başlamak için herhangi bir sayfa seçebileceğiniz bir servet.
Bartu Bölükbaşı giriştiği işe büyük bir değer katmış.
Türklerin Ergenekon anlatısının ilk varyantları Çinliler tarafından derlenip kayıt altına alınmıştır. Bu en erken kayıtlara göre ilk Türkler Hunların soyundan gelen bir boydur. Bozkırdaki yabancı bir boyun saldırısına uğrarlar. Obaları yerle bir edilir ve son kişiye dek katliama uğrarlar. Geriye tek bir oğlan çocuğu kalır. yabancı savaşçılar oğlana acıyıp öldürmek istemedikleri için onu hayatta bırakacak şekilde bacaklarını keserek bataklık bir bölgeye bırakırlar. Yaralı çocuk burada ileride Börteçine olarak anılacak dişi bir kurt tarafından bulunur. Kurt onu emzirir ve ondan hamile kalır. Bir süre sonra düşman askerlerinin çocuğu aramak için gelişi üstüne dişi kurt kaçar ve yüksek bir dağdaki mağarasına sığınır. Bu mağaranın içinde çayırlarla kaplı bir vadi vardır. Burada çocuklarını doğrurur ve Türkler bu vadide çoğalan yarı kurt çocukların soyundan gelirler.
Eski Türkler ve Moğollar ateşi kara büyüyü bozan arındırıcı bir güç olarak algıladıklarından gerek Bizans heyetini ağırlayan Göktürkler gerek Batılı elçi heyetlerini davet eden Moğollar yabancıları kağanın huzuruna çıkarmadan önce iki ateş arasından geçirmişlerdir. Aynı arındırma işlevi yüzünden erken dönemde Göktürkler ölülerini yakarak defnetmişlerdir. Yakılan bedendeki tinlerin serbest kalacağına ve dumanlar aracılığıyla üst dünyaya ulaşacağına inanılırdı. Türk kozmolojisinde ölüm sonrasındaki kırk günün ne kadar kritik olduğu düşünüldüğünde bu ritüelin tinlerin körmöslerce yer altına çekilmesini önlemek için geliştirilmiş bir uygulama olduğu açıktır.
Türklerin merkeziyetçiliği bozkır hayvancılığına dayalı federal bir rejim olduğundan yakın doğunun köleci ve despotik tarım toplumlarının bağrından çıkan Mısırdaki Atonculuk, Zerdüştlük veya İbrahimi dinlerde görüldüğü türden bir tek tanrıcılık ortaya çıkarması mümkün değildi. Türk dini bu dönemde doğanın tüm eril yönlerine hükmeden fırtına tanrısı Kök Tengri (Yazıtların tümüne bakıldığında Tengri olarak anılan yaratıcı tanrı ve Kök Tengri arasında bir ayrım göze çarpar. Bu ayrım gökyüzünün de yer gibi yaratılmış bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır ve muhtemelen bu varlıklar bir dönem Kayrakan ve Ülgen benzeri iki ayrı tanrı olarak düşünülmüştür.