John Crowley 1942 yılında Presque Isle'da (Maine) doğdu. babası hava kuvvetleri subayıydı. Crowley çocukluğunu Vermont, Kentucky ve Indiana'da geçirdi. Indiana'da liseyi bitirdi ve Indiana Üniversitesi'nde okudu. Üniversite eğitiminden sonra film çekimleri için New York'a taşındı. İlk romanı 1975'de yayımlandı. 1993 yılından beri Yale Üniversitesi'nde doçent olarak ders vermekte. Yapımcı, belgesel senaristi ve Yale Üniversitesi'nde doçent.
"Çünkü bu bir Masal ve Masallar gerçek olur."
"Ama ben bunun bir masal olduğunun farkında değilim."
"Masalın kahramanları masalın içinde olduklarını asla fark etmez ama aslında oldukları yer tam da orasıdır."
"Sanırım dedikleri doğru, bir şeyin peşinde yollara düşüp birbirinden değişik maceralara atılıyorsun ve en sonunda aradığın şey kendi arka bahçenden çıkıyor."
Değerli arkadaşlarım;
Bildiğiniz üzere İthaki Bilimkurgu Klasikleri Serisi yoluna baş koymuş biriyim. Çoğunlukla özelden mesaj yazan okurlar bu kitaplarla ilgili fikrimi almak istiyor. Her yazan kişiye sonuna kadar bildiklerimi aktarmaya çalışıyorum elbette. Fakat fark ettiğim üzere, genelde listeyi bilmedikleri için kitapları araştıramıyorlar ve
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisi, özellikle bilimkurgu-fantastik sever okurların merakla takip ettikleri bir seri. Hatta önce keşfediliyor, sonra merakla takip ediliyor, en sonunda da "acaba seriye yeni kitap ne zaman eklenecek?" diye pusuya yatırıyor.
Seri "Dune" romanıyla 2015 yılında başlamış (Kaynak: Vikipedi).
“Doğumla ölüm arasında birçok hayat yaşayacaktık.”
1942 Maine doğumlu Amerikalı yazar
John Crowley, Türkiye’de çok az tanınan bilimkurgu yazarlarından biri. Aynı zamanda fantezi ve tarihi kurgu alanlarında da eserler veren Crowley ilk kez bu yılın başında Türkçeye çevrildi. Ülkesinde yapımcı ve senarist kimlikleriyle de tanınan John Crowley,
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 57. kitap, "Makine Yazı" isimli bu eser oldu. Baştan söyleyeyim, garip bir eserdi. Sevip sevmediğime bile henüz karar veremedim. İncelemeyi yazarken bir karara varırım diye umuyorum.
Kitap, "Konuşan Saz" isminde genç bir çocuk tarafından anlatılan bir tarihi anlatı şeklinde
Çok ama çok garip bir kurgu okuyacağınızı baştan bilmelisiniz. Buna sadece anlatılan olaylar değil dili de dahil.
Olay 'Fırtına' adı verilen bir afetten bin yıl sonrasında geçiyor. İnsanlığın her şeyi enkaz olmuş. İnsanlar ise o kadar teknolojik birikimleri olmasına rağmen Afrika kabileleri gibi garip bir hayat tutturmuşlardır. Her şey o kadar ilkel ki. Hikayeyi bize aktaran 'Konuşan Saz' adlı karakterimizin kelime dağarcı kadar dünyayı tanıyoruz. İnanın neden böyle söylediğimi kitabı okuyunca daha iyi anlayacaksınız. Saz aziz olma yolunda ilerleyen bir karakterimizdir, her şeyden önce kendi amacını bulmaya çalışıyordu. Kendisi 'Laputa' denen bir yere getirilmiştir. Laputa gökte kendi başına süzülen bir şehirdir.. Burada 'Melek' sandığı eski insanlardan kalan bir topluluk yaşamaktadır. Fakat o onlarında kendi gibi insan olduğunu düşünmüyordur. Ne yazık ki hikayemiz Laputada değil bizim sıkıcı dünyamızda geçiyor. Laputayı Miyazakinin sevdiğim bir filminde tanımıştım. Ki benim en sevdiğim filmlerden biridir. Kitaba sempati duymamın nedenlerinden biri oldu diyebilirim. Kitap son derece mistik ve felsefik. Karakterlerin isimleri bile değişik. 'Günde Bir Kez', 'Gözlerini Kırp', 'Kırmızı Boyalı' vs.
Kitabın isminin ise neden Makine Yazı olduğunu bir türlü anlamadım ama kitapta bu terimin nereden geldiği açıklanıyordu. Genel olarak kitabı gerçekten çok garip buldum. İlerde belki tekrar okurum.