Gözlemlediğim kadarıyla pek çok kişi bu kitabı yarım bırakmış veyahut bir şey anlamadığını öne sürerek beğenmediğini dile getirmiş. Ben de bu karmaşıklığa bir nebze de olsa açıklık getirme amacı ile bir inceleme yazmak istedim.
Fyodor Dostoyevski külliyatı kronolojik okuma maratonumun 11. kitabı olan
"Birden kendini bu dünyada daha önce hiç hissetmediği kadar yabancı, üvey hissetti. Çıplak yara gibi acıdı içi. Kendinden bile daha güçlü olmasını gerektiren bir kimsesizlik, bir kayboluştu şu yaşadığı."
Örtünmek bir ahlak haline getirildiğinde, arkası mutlaka gelir; karara karara gelir. Örtünmenin sonu yoktur. Kadınlar kefene kadar örtünmek zorunda kalırlar.
"Bazı insanların hayatında bazı ölümler geri dönülmez değişikliklere yol açar; bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı değişikliklere... Herkesin hayatında da böyle olduğu sanılır. Hayır, herkesin hayatında böyle olmaz. Bazıları hayatlarından eksilenlerin yasını tuttuktan sonra, geriye dönüp kaldıkları yerden aynen sürdürürler hayatlarını. Daha kalpsiz olduklarından değil, yalnızca böyle olduklarındandır bu. Kimileriyse yas tutmayı bilmez. Ya hiç yas tutmazlar, ya da bütün ömürlerini tuttukları yasa çevirirler; bu sefer de geriye hayat kalmaz."
Hatıraların insanın içini acıttığı yaşlara gelmiş olmalıydı: Bir yaştan sonra hatıralar, iyi ya da kötü olmalarından bağımsız olarak, sahiplerine acı veriyorlardı. Sahi, o yaşlara bu kadar erken gelmiş olabilir miydi?