En Beğenilen Süheyla Bayrav kitaplarını, en beğenilen Süheyla Bayrav sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Süheyla Bayrav yazarlarını, en beğenilen Süheyla Bayrav yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir dildeki birimlerin her birinin başka bir dilde tek kelime ya da deyimle karşılanamayacağı düşünülürse, sözlük hiçbir zaman bakışımlı listeler halinde ortaya çıkmaz. Az ya da çok, üst-dile baş vurmak zorundadır.
Filolojik eleştiri, kutsal kitaplardan düzmece parçaları, tarih kitaplarında gerçek olaylara karışan menkıbeleri, hukuk kitaplarında temel metne eklenen şerhleri ayırmak amacıyla girişilen çalışmalarla başlar. Ortaçağ'da bir metin kopya edilirken, bu metne başkalarının öne sürdüğü görüşler, açıklamalar (glose) katılır, temel metin ile açıklamaları birbirinden ayıracak bir işaret kullanmamakta sakınca görülmezdi. Hümanistler eklenen parçaları, filolojik ölçütlere dayanarak atıp arı metni saptamaya çalışmışlardır.
Latincenin zamanla değiştiğini yakından izlemelerine karşın, Hümanistler dilbilimine katkıda bulunmadılar;(27) başka bir" deyişle tarihsel görüşe varacakları beklenirse de bu hamleyi yapamadılar. Ortaçağ'ın tutumunu sürdürdüler. Tarihsel gramer anlayışına varmadılar, ama, filoloji açısından, başarılı çalışmalardan da geri kalmadılar. Bunların başında, yukarıda da belirttiğimiz gibi, metinleri arayıp toplamaları ve bunları çoğaltmaları gelir.
(27) Rönesans, birçok konuda Ortaçağ'ın görüşlerini sürdürür. Ortaçağ'da üç dilin (İbranice, Yunanca, Latince) Tevrat, İnciller, Aziz Paulus'un Mektupları gibi dinde önem taşıyan metinlerin dili oldukları için kutsal sayıldıklarını söyledik. İlk laik üniversite olan College de France başlangıçta aynı üç dilin kürsüleriyle kurulmuştu. Bu yüzden College de France'a Üç Dil Koleji de denirdi.
XII. yy. 'ın özelliği, diyalektik derslerinde, yalnız filozofların metinlerini değil, dinsel metinlerin de incelenmesine yer vermesidir. Laon'lu Anselme, Lombardiya'lı Pierre gibi düşünürler, nasları düzene koymaya ve ''vecize"lerde toplamaya çalıştılar. Hristiyan dinsel metinleri açık ve seçik ibarelerde özetlenince bazı zıtlıkların varlığı ortaya çıktı. Diyalektik derslerinde bu zıtlıkları çözümlemek, zaman ilerledikçe, en önemli işlem haline geldi.
Dildeki her sözün bir gerçeği adlandırdığına inanan Gerçekçilere, Guillaume d'Ockam (1270-1347) ve Adcılar, "gerçek olan eşyadır, kavramlar insanların yapıtıdır" diyorlardı.
"edebiyatın değişik görünümlerine karşın, önde gelen ve değişmeyen özelliği, bütün sanatlar gibi, hem düşündürmesi, hem de mutluluk vermesidir. anlattığı acı olsa da."
Tematiğin ortak niteliğini metnin havasına girmek, içindekileri ortaya koymak, metni bir çeşit betimlemek (bir çeşit diyoruz, çünkü gerçek ve tam bir betimleme ancak metni okuma olabilir. Metnin içinde olan her şeyi belirten, ama bu işi öğelerin yerlerini değiştirerek yapan bir betimleme bile bir yorum olmaktan kurtulamaz), yazarın iç dünyasına sokularak, onunla özdeşleşmek çabasında bulabiliriz. Georges Poulet "iki bilincin (yazar-eleştirici) kaynaşması olmadan gerçek bir eleştiri düşünülemez" der. Tematik araştırmasına girişen kişi, hem metinle, hem yazarıyla bir anlaşmaya, bir kaynaşmaya varmağa çalışır.
Doubrovsky "eleştiri tarihi, metinlerin kaybolan anlamlarının tarihidir" der ve şöyle devam eder: değersiz metin, tek bir öze, büyük eser ise varoluşa, insanlar yaşadıkça sürekli oluşum gösterecek bir öze sahiptir. Daha başlangıçta esere verilmiş ve yayımlandığı günden beri içinde gömülü duran bir anlamı meydana çıkarmak söz konusu olamaz: eleştiri arkeolojinin bir kolu değildir. Eser, daha yapımı sırasında, değişik ve karşıt anlamları taşıdığı gibi - zaman geçtikçe - yeni görüş açıları, ona başka anlamlar da kazandırır.