Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Süheyla Bayrav

Süheyla BayravFilolojinin Oluşumu yazarı
Yazar
8.5/10
2 Kişi
21
Okunma
2
Beğeni
1.184
Görüntülenme

Öne Çıkan Süheyla Bayrav Gönderileri

Öne Çıkan Süheyla Bayrav kitaplarını, öne çıkan Süheyla Bayrav sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Süheyla Bayrav yazarlarını, öne çıkan Süheyla Bayrav yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"edebiyatın değişik görünümlerine karşın, önde gelen ve değişmeyen özelliği, bütün sanatlar gibi, hem düşündürmesi, hem de mutluluk vermesidir. anlattığı acı olsa da."
Sayfa 18
Filologların önem verdikleri bir başka konu da, belli bir parçanın intihal olup olmayışıdır. Ortaçağ’da intihal kavramı yoktu. Yazılı metne bir özerklik, kendi başına bir varolma hakkı tanınırdı. Onu, her isteyen istediği yere, kendi eserine yerleştirebilirdi. Yazılmış metin, adeta, toplumun malı olurdu. Yazar, başka metinlerden aynen ya da biraz değiştirerek aldığı kısımları kopya etmekte bir sakınca görmezdi.
Sayfa 142
Reklam
Bir dildeki birimlerin her birinin başka bir dilde tek kelime ya da deyimle karşılanamayacağı düşünülürse, söz­lük hiçbir zaman bakışımlı listeler halinde ortaya çıkmaz. Az ya da çok, üst-dile baş vurmak zorundadır.
Filolojik eleştiri, kutsal ki­taplardan düzmece parçaları, tarih kitaplarında gerçek olay­lara karışan menkıbeleri, hukuk kitaplarında temel metne eklenen şerhleri ayırmak amacıyla girişilen çalışmalarla baş­lar. Ortaçağ'da bir metin kopya edilirken, bu metne başkala­rının öne sürdüğü görüşler, açıklamalar (glose) katılır, temel metin ile açıklamaları birbirinden ayıracak bir işaret kullan­mamakta sakınca görülmezdi. Hümanistler eklenen parçala­rı, filolojik ölçütlere dayanarak atıp arı metni saptamaya ça­lışmışlardır.
Latincenin zamanla değiştiğini yakından izlemelerine karşın, Hümanistler dilbilimine katkıda bulunmadılar;(27) baş­ka bir" deyişle tarihsel görüşe varacakları beklenirse de bu hamleyi yapamadılar. Ortaçağ'ın tutumunu sürdürdüler. Ta­rihsel gramer anlayışına varmadılar, ama, filoloji açısından, başarılı çalışmalardan da geri kalmadılar. Bunların başında, yukarıda da belirttiğimiz gibi, metinleri arayıp toplamaları ve bunları çoğaltmaları gelir. (27) Rönesans, birçok konuda Ortaçağ'ın görüşlerini sürdürür. Orta­çağ'da üç dilin (İbranice, Yunanca, Latince) Tevrat, İnciller, Aziz Paulus'un Mektupları gibi dinde önem taşıyan metinlerin dili ol­dukları için kutsal sayıldıklarını söyledik. İlk laik üniversite olan College de France başlangıçta aynı üç dilin kürsüleriyle kurulmuş­tu. Bu yüzden College de France'a Üç Dil Koleji de denirdi.
XII. yy. 'ın özelliği, diyalektik derslerin­de, yalnız filozofların metinlerini değil, dinsel metinlerin de incelenmesine yer vermesidir. Laon'lu Anselme, Lombardi­ya'lı Pierre gibi düşünürler, nasları düzene koymaya ve ''ve­cize"lerde toplamaya çalıştılar. Hristiyan dinsel metinleri açık ve seçik ibarelerde özetlenince bazı zıtlıkların varlığı or­taya çıktı. Diyalektik derslerinde bu zıtlıkları çözümlemek, zaman ilerledikçe, en önemli işlem haline geldi.
Reklam
Dildeki her sözün bir gerçeği adlandır­dığına inanan Gerçekçilere, Guillaume d'Ockam (1270-1347) ve Adcılar, "gerçek olan eşyadır, kavramlar insanların yapıtıdır" diyorlardı.
Tematiğin ortak niteliğini metnin havası­na girmek, içindekileri ortaya koymak, metni bir çeşit betim­lemek (bir çeşit diyoruz, çünkü gerçek ve tam bir betimle­me ancak metni okuma olabilir. Metnin içinde olan her şeyi belirten, ama bu işi öğelerin yerlerini değiştirerek yapan bir betimleme bile bir yorum olmaktan kurtulamaz), yazarın iç dünyasına sokularak, onunla özdeşleşmek çabasında bulabi­liriz. Georges Poulet "iki bilincin (yazar-eleştirici) kaynaş­ması olmadan gerçek bir eleştiri düşünülemez" der. Te­matik araştırmasına girişen kişi, hem metinle, hem yazarıy­la bir anlaşmaya, bir kaynaşmaya varmağa çalışır.
Doub­rovsky "eleştiri tarihi, metinlerin kaybolan anlamlarının tari­hidir" der ve şöyle devam eder: değersiz metin, tek bir öze, büyük eser ise varoluşa, insanlar yaşadıkça sürekli oluşum gösterecek bir öze sahiptir. Daha başlangıçta esere verilmiş ve yayımlandığı günden beri içinde gömülü duran bir anla­mı meydana çıkarmak söz konusu olamaz: eleştiri arkeoloji­nin bir kolu değildir. Eser, daha yapımı sırasında, değişik ve karşıt anlamları taşıdığı gibi - zaman geçtikçe - yeni görüş açıları, ona başka anlamlar da kazandırır.
Filoloji ile Merkür
Martianus Capella, her bilim kolunun konularını, ilke­lerini örnek vererek açıklamakla yetinmemiş, bunları küme­lere ayırıp, iki dereceli bir öğretim düzeni kurmuş ya da za­manında kurulmakta olan bir düzeni savunmuştur. Bu tarih­ten sonra okullarda uygulanan sisteme göre ilk öğretimde üç ders okutulurdu: gramer, retorik, diyalektik. Bu ilk küme­ye trivium (üçlü kol) adı verilirdi. Fransızca'da trivial kelime­sinin "bayağı" anlamına gelmesi trivium'un öğretimde ilk ba­samak olmasıyla açıklanır: İkinci kümeye quadrivium (dört­lü kol) denirdi. Bu kümede aritmetik, geometri, astronomi, müzik okutulurdu.
58 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.