Eğer dostluğumuz zaman ve uzaklıkla sınırlıysa, o yok demektir. Zaman ve uzaklıkla sınırlı olmayanı yaşıyoruz biz. Uzaklığı yenince hep aynı yerdeyiz, zamanı yenince hep aynı anın içindeyiz. Böylece her an için birlikte olacağımızı düşünmedin mi?
"Her adımda yere temas edilir, ayak her seferinde yerçekimine yenik düşer, ama bu yenilgi sayesinde tekrar destek bulup havalanır. Yeniden yola çıkmak için her seferinde kök salar insan. Ayak toprağa bata çıka kök salar. Her adım bir ilmek atar.."
Bir sosyalist olan Jack London’ın kendisinin hem otobiyografik silüeti olan hem de fikir olarak tam tersi olup bireyciliği savunan Martin Eden’ın yorumuyla geldim. Bu kitap sosyalist kalemiyle bireyciliğin eleştrisi olarak adlandırılabilecek bir kitap.
Kitap Rusya’nın politik dönemini çokça yansıtıyor. Anlamadığım pek çok şey olsa da arkadaki
Seni çok beklediysem de karşılamaya asla hazır olmadım: Ama kendi kendime hep o kötü soruyu sordum: Ya doğmak hoşuna gitmezse? Ya günün birinde haykırıp suçlarsan beni: “Sana kim dedi beni dünyaya getir giye? Neden dünyaya getirdin beni, neden?” Yaşam öylesine güç bir çaba ki, çocuk. Her gün yeni baştan başlayan bir savaş; mutluluk anları ise acımasız bir bedelle ödenen kısacık ayraçlar. Seni içimden söküp atmanın daha iyi olmayacağını nereden bileceğim, yeniden sessizliğe dönmek istemediğini nasıl anlayacağım?
…Ama gene de en mutsuz anlarımda bile doğmasaydım, doğmasaydım üzülürdüm gibi geliyor, çünkü hiçyokluktan daha kötü hiçbir şey yok. Yeniden söyleyeyim, acıdan korkmuyorum. Hep acıyla doğarız bizimle büyür, zamanla alışırız; kol, bacak sahibi olmak kadar olağanlaşır acı çekmek. Aslında ölmekten bile korkmuyorum; çünkü insan ölürse demek doğmuş, demek ki hiçyokluktan sıyrılıp çıkmış. Gerçekten korktuğum şey hiçyokluk, olmamak, yanlışlıkla bile, bir rastlandı ya da bir başkasının dikkatsizliği sonucu bile olsa, hiç var olmamak.