“Ya hayatlarının anlamını bulamayanlar?” diye söze girmişti kızılderili. “Onlar ne olacak?”
“Onlar da, göğüslerinde bir et parçasıyla canlı canlı çürüyecekler. Ve buna da, yaşamak demeye devam edecekler.”
Bahçe kapısının üzerindeki büyük tabelayı görünce, adı umut olan ne çok şey var, diye düşündü Derdâ. Demek ki insanların sokakta yürürken, günde bir kez de olsa umut kelimesini bir tabelada okumaya ihtiyaçları var, deyip gülümsedi.
Korkmadığını söylediğin şeylerden korktuğuna eminim, istemediğini söylediğin şeyleri de çok istiyorsun. Umutsuzluk değil seninki, sadece bıkkınlık. Yaşayan herkesin umudu vardır.
Sevilmeye her şeyden çok gereksinimim varken, bana karşılık istenmeden sunulan bu umulmadık sevgiyi reddediyordum. Ele geçirdiğim her şey için savaşmış, yıpranmış, didinmiştim; hayatın bu sürpriz armağanının değerini bilemeyecek denli katılaşmıştım. Yüreğim nasır bağlamıştı.
Öylesine Batılılaşmışsın ki, diye geçirdim içimden, sana işkenceden, tecavüzden, intihardan söz etsem burun kıvırırsın, ama parasızlığı geçerli bir mutsuzluk nedeni sayıyorsun.
Bir balona şekil veren hava gibi, benim de hayatıma şekil verecek bir şeye gereksinimim var. Şu anda bunun ne olabileceğini bile bilmiyorum, belki ancak sevgi diye tanımlanacak bir şey.