-"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
-"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
-"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
-"Evet, İktidar zulüm demektir. Hele denetlenemeyen iktidar."
-"Peki, iyi insanlar iktidara gelirse?"
-"Öyle şey olmaz!"
-"Neden?"
Acı bir gülümsemeyle açıkladı:
-"İyi insanlar iktidara gelemez, gelse bile iktidar onu bozar, zalim yapar."
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.
1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.
Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.
(Tanıtım Bülteninden)
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020136bin okunma
"İstersen yaparsın!" Sözü tam bir kandirmacaydi. İnsan ancak yapabileceğini isterdi, " istemek" kavrami, "dinlemek" ten ve "hayallere dalmak"tan farklı bir şeydi. Bedelini göze almakla, gereğini yapmakla ilgili bir şeydi.