Livanelinin okuduğum üçüncü kitabıydı ki nedense Serenad'a göre bir tık daha beğendim, en azından dil ve üslup olarak. Bazı olayları çok üstünkörü geçtiğini ve ufak klişelere başvurduğunu düşünsemde olay örgüsü olsun, anlatılmak istenen olsun gayet güzel işlenmiş. Özellikle kitabın giriş bölümüne ve denizi anlatış şekline bayıldım. Yazarın geçmiş ve günümüz olaylarına değinerek eleştirilerde bulunması -anladığım kadarıyla kendisiyle Ermeni olayları ve mülteciler hakkında görüşlerimiz biraz farklı olsa da- bence takdir edilesi. Fakat bu eleştirilerin sık sık yapılıp kitabı az da olsa yavanlaştırdığını düşündüğüm yerler de olmadı değil.
Kurgusu ne kadar iyi olursa olsun Livaneli'nin kalemi bir yerden sonra bana o edebi tatmini vermekte başarılı olamıyor. Belki de karakterlerin kişiliklerini biraz daha yüzeysel geçmesinden, belki de daha çok olaya odaklı olmasından ama dili ve anlatışı, özellikle Stockholm'da felsefe üzerine çalışmış birine göre, bana oldukça sade ve düz geliyor. Felsefenin ve düşüncenin gündelik olaylarla, sıradan yaşamlarla harmanlanıp servis edilmesini seven biri olarak aradığım şeyi bulmakta zorlanıyorum kitaplarında. Benim zevkimin bir tık dışında olması tabiki kitabı kötü yapmıyor. Okuması sürükleyici, yer yer yazara katıldığım, hatta sonlara doğru ağladığım, bittiğinde o tatmin ve boşluk hissini verebilen hoş bir kitaptı.