İnsanlık tarihinin bütün bu ana gelişmelerinin cereyan ettiği sahne, Orta Doğu (levant), çoğunlukla Türk hanedanlığının idaresi altındaydı (Suriye’de Selçuklu hanedanları, Mısır’da Eyyubiler ve sonra 1380’lere kadar Kıpçak Türkmenlerinden Memlükler, İran ve Azerbaycan ve Anadolu’da Selçuklular, Harzemşahlar Ve Timuroğulları). İslam dünyasında devletin örgütlediği ilk medreseler, Selçuklular zamanında Nizamiye Medreseleridir. Bu dönemde Gazali (1158-1111), İbn Teymiyye, Nizamülmülk, ibn al-Arabi (1165-1240), Mevlânâ Celalüddin (1207-1273) gibi İslam dünyasının önde gelen düşünce ve devlet adamları yetişmiştir. … Anadolu Selçuklularının, bugünkü Türkiye’nin nüfus yapısı ve kültürünün temellerini atmış bir devlet olarak üzerinde durulması gerekir.
Sayfa 185 - Türklerin bin yılı: 1040-1600Kitabı okudu
– Biz Babaî kullarıyız" Genc Abdal
Baba İlyas'ın oğlu olup Selçukluların son zamanlarında altı ay kadar padişahlık ederek Babalıları kıranlardan öc aldıktan sonra saltanatı dervişlerinden Nureddin Sufi'nin oğlu Karaman'a bırakan Muhlis Paşa'nın oğlu Aşık Paşanın torunlarından olan Aşık Paşa-zade, Hacı Bektaş'ı Baba İlyas'a münasebeti dolayısıyla meczup göstermekte, bu suretle de atalarının, Bektaşilerle ilişkisini reddetmek istemektedir sanıyoruz; yoksa Hacı Bektaş'ın meczup olmadığı, kılıç artığı Babalıları çevresine toplayıp Bektaşiliğin esasını meydana getirdiği muhakkaktır. ''Kalenderler pîri, Abdallar serveri'' tanınan Hacı Bektaş'ı meczup göstermekle, kendisinin de kınadığı Bektaşileri Hacı Bektaş'tan ayırmak amacını gütmüştür. Hacı Bektaş'ın kardeşi Menteş'in Sivas'ta şehit olması, her halde Babalılar isyanında olsa gerek. (1273) vefat eden Mevlana ile çağdaş olan, (1240) idam edilen Baba İshak'ın halifesi bulunan Hacı Bektaş'ın, Osmanoğullarıyla görüşemeyeceği meydandadır.
Reklam
Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî (k.s) (672/1273), Mesnevî'sinde insanlardaki farklı yaratılış ve yönelişlerin nasıl sonuç verdiğini şöyle ifade eder: "Herkesin hareketi, bulunduğu durağa (sahip olduğu makama ve içinde olduğu hâle) uygundur. Herkes herşeyi kendi tabiat ve anlayışı çerçevesinde görür.
5.cilt
1273. Ebû Hüreyre radıyallâhu anh dedi ki, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem her ramazan on gün i'tikâfa girerdi. Vefat ettiği senenin ramazanında yirmi gün i'tikâfa girdi.   Buhârî, İ'tikâf 17. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 78; İbni Mâce, Sıyâm 58. ... İtikâf, sözlükte mutlak olarak bir yerde ve maddî-mânevî, olumlu-olumsuz bir şey üzerinde ısrarla durmak demektir. Dînî bir terim olarak i'tikâf, kulluk ve Allah'a yaklaşmak niyetiyle mescidde belli bir süre durmak (ikâmet etmek)  demektir. Hadislerde de görüldüğü gibi itikâf, daha ziyâde ramazan ayında ve oruçlu olarak mescide kapanmak şeklinde uygulanagelmiştir. Gündüzleri oruçla, geceleri de ibadet ve zikirle mescidde geçirmek, bir anlamda tam mânasıyla kulluğa soyunmak demektir. Zarûri ihtiyaçları dışında hiçbir sebeple mescidden dışarı çıkmamaya özen göstermeyi gerektiren i'tikâf, daha önceki dinlerde de varolan bir ibadettir. Peygamber Efendimiz'in her yıl özellikle ramazan ayında i'tikâfa çekildiği bilinmektedir. Bu sebeple de i'tikâf sünnettir.
MESNEVİ’DEN İLK 18 BEYİT
1.Dinle Ney’den duy neler söyler sana, Derdi vardır ayrılıklardan yana. 2.Kestiler sazlık içinden, der, beni, Dinler, ağlar: Hem kadın, hem er beni. 3.Göğsü, göz göz ayrılık delsin de bir,
Mevlana (1207-1273), insanı "konuşan hayvan" olarak tanımlarken, dolaylı bir şekilde de olsa ondaki melezliğe dikkat çekmiştir. Ona göre "insan hayvanlıktan ve söz söylemekten mürekkeptir." Hayvanlık da konuşma yetisi de birbirinden ayrılmaz bir şekilde insanda daimidir. Melek bilgisiyle, hayvan bilgisizliğiyle kurtulmuştur Mevlana'ya göre ; insan ise ikisi arasında kalmıştır.
Sayfa 14 - melek+insan+hayvan
Reklam
"Modern anlamda bir evrim fikri, ilk defa Nazzâm (ö. 835/845) tarafından ortaya atılmıştır. Nazzâm, evrimci bir yaklaşımla kainatın oluşumunu ve varlık türlerinin kökenlerini açıklamıştır. Bu yüzden, onun evrim teorisi, genel karakteri itibarıyla, kozmolojik bir evrim teorisidir. Nazzâm'ın meşhur talebesi ve ilk müslüman zoologlardan
Sayfa 14 - İnsan Yayınları
…Bir gün Mevlânâ’nın hastalandığı duyulur ve Konya halkı onu ziyarete koşar. Uygulanan tedaviler yarar sağlamaz. Artık sevgiliye kavuşma anıdır. Mevlânâ’nın kendi deyişiyle artık düğün gecesi (şeb-i urs/şeb-i arus) gelip çatar ve o, 5 Cumâdessânî 672 (17 Aralık 1273)’de bâki âleme göç eder.
Sayfa 17 - Kurtuba Kitap,
Marco Polo Kimlerden Etkilendi?
Hasan Sabbah hareketinin kötü şöhret yapmasında ve onun kurduğu "terörist Haşhaşiler tarikatının elebaşısı" olarak Avrupa çapında yanlış tanıtılmasında Venedikli İtalyan seyyah Marco Polo'nun rolü büyüktür. İşin ilginç yanı, Polo, Hasan Sabbah'ın mekan tuttuğu o namlı Alamut Kalesi'ne ilişkin hikayelerini derlediğinde, hiçbir canlı gözlem ve izlenime dayanmıyordu. Dayanması da imkansızdı; zira, onun Horasan ile Kirman eyaletlerinden geçtiği 1273 yılında, Hasan Sabbah' ın kurup ardıllarınn devam ettirdiği Alamut Kalesi devletinin (veya beyliğnin) yerinde yeller esiyordu. Hülagu komutasındaki Moğolların, 1256'da Alamut'u kuşatıp yerle bir ederek Hasan Sabbah yanlısı Batınileri çil yavrusu gibi dağıtmalarının üzerinden tam 17 yıl geçmişti. Dolayısıyla Marco Palo'nun gezi anılarından yukarıda alıntıladığımız sözde gözlemler; yani "her tarafa dehşet saçan terörist fedailer, uyuşturucu kullanan fedai militanları, Alamut Kalesi'nin has bahçelerinde şehvet dolu bakışlarla dolaşan ahu gözlü emsalsiz huriler, Ab-ı Kevser ırmaklarıyla gözelerinden süt, bal ve şarap akan pınarlarla süslü gizli Cennet Bahçeleri, vs." etrafında oluşturulan hikayeleri, viraneye dönmüş Alamut'ta yerinde görüp izlemesi mümkün olamazdı.
278 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.