"En karanlık harabelere bile çiçekler ekme planıyla adım atan sen. Omuzlarında tonlarca, kilolarca yükle değil de, hayatın yüküyle hiç sızlanmadan bir yokuş tırmanan sen. Yeri geldiğinde çığlıklarını, isyanlarını içine atan sen. Sessizce anlamlar yükleyen, kuytu köşelerde kendini bulabilen sen. Bir şiir dizesinde, bir keman sesinde, bir balkonun eşiğinde. Güzelliği tarif dahi edilemeyen sen. Adaleti sağlayabilen sen. En bozuk düzeni bile dize getirebilen, kesilmiş ümitlere düğüm atabilen sen. Tek bir çiçek için bütün mevsimlere sırt dönebilen sen. Akan tek bir gözyaşına, dünyayı ayağa kaldırabilecek sen. On parmağında on marifet değil, tek bir gülüşünde 9 mucize olan sen. Yuva olan sen. Şaire şiir olan, ozana türkü olan sen. Şu dünyanın kahrına inat şarkılar mırıldanan, hayallerinden vazgeçmeyen sen. Bileklerinde yeri gelir, intihar kol gezer. Barut arzular şakaklarını, ölüm sana gülümser. Dört bir yanı pusu içindeyken, silahsız dövüşebilen sen. Asilsin sen. Yücesin. Kadınsın sen. Önü çöl olsa bile, güllerini bağrına basansın sen. Dünyayı yaşanabilir hâle getiren, bir mevsimsin sen geçmek bilmeyen. Bir şiirsin sen, fakat yalnızca okuyabilenlerin ezberinden düşmeyen. Sesinde kuşlar ötüşüyor. Gözlerin sürekli söyleyemediklerini anlatıyor. Gülüşün evrendeki en nadide senfoni. Bilsinler, herkesin içinde kahkaha atan, o kadar da herkes değildir aslında. Kadınsın sen. Narin bir kuğu, ürkek bir güvercin. Yavru bir kedi. Üçlü kanepeye bedenini sığdırsa da, içi odalara, evlere sığmayan. Sulamasını bilene tomurcuklanan, bakmasını bilene bahçeler veren sen."