Güller çok utanmışlardı.
"Çok güzelsiniz, ama boşsunuz benim için," diye sürdürdü sözlerini küçük prens. "İnsan sizin için ölemez. Doğru, gelip geçen biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim için yüzlercenizden daha önemli; çünkü suladığım, cam bir fanusun altına koyduğum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o. Çünkü tırtılları ben onun için öldürdüm. (Birkaç tanesini bıraktık, sonradan kelebek oldular.) Çünkü yakındığı, ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o benim çiçeğim."
Tilkinin yanına döndü sonra.
"Hoşça kal," dedi.
"Hoşça kal," dedi tilki. "İşte sana bir sır, çok basit bir şey: İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez."
"Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez," diye yineledi küçük prens; unutmamalıydı bunu.
"Gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun zamandır."
Dünyanın her zaman bir karanlık yüzü olacaktı, karanlık ile aydınlık her zaman birbirini kovalayacaktı; tıpkı dün gibi, tıpkı bugün gibi ve yarın gibi...
Kalabalık içerisindeydim, ama kimse sesimi duymuyordu, kalabalık içerisindeydim ama kimse beni görmüyordu, kalabalık içerisindeydim ama kimse benimle konuşmuyordu. O kalabalıkta yalnızdım.
Ve belki de ağlamak gelecek içinden. Geçmiş hayatının, boşa geçen yıllarını anımsadıkça.
Bir şeyler bulamadıkça mazinde üzülecek, o yıllarını geri almak isteyeceksin. Ama nafile...