Kanadını alevlere yakan pervâne muma şöyle dedi:
"Behey divâne, haydi ben âşığım, bana yanmak yaraşır, peki sana ne oluyor, sen neden yanıyorsun?"
Mum hem yanıyor, hem cevap veriyordu. O sırada göz yaşları süzülüyor, başından dumanlar tütüyordu:
"Bal gibi tatlı sevgili bir yârim vardı, şimdi ondan ayrıyım, ya nasıl yanmayayım? A iddiacı pervâne! Zannımca aşk senin için değil, benim içindir. Çünkü senin ne yanmaya sabrın, ne alevde durmaya kararın var. Kanadın azıcık yandı diye alevin önünden kaçıyorsun. Hâlbuki ben baştan ayağa yanasıya, eriyesiye, tükenesiye kadar sabrediyorum. O hâlde ey başımdaki ateşi görüp de kıskanan pervâne, gel bir de içimde yanan ateşi gör."
Aşk,zalim bir hükümdardır. Sen kalbini ona kul eylemişsin. Okyanusa dalıp onu bir dalga sanıyor ve dalgalarla boğuşuyorsun. Allah'ım seni sahile çıkarsın!
Aşkı öğrenmek için mutluluğa değil hasrete,hicrana,firkate, ayrılığa ihtiyacın olduğunu bilmelisin. Aşkın azığı mutluluk değil kederdir, üzüntüdür,elemdir.
Kimse zahmet ve emekle vuslat hazinesine kavuşmadı; kimse de emeksiz o hazineyi bulmadı. Her koşan avını yakalayamaz. Avını yakalayanlar ise yine koşanlar arasından çıkar. O koşunun sonunda nefessiz kalmak da vardır.