Kitap Sözlüğü

Kitap Sözlüğü
@AhmetYavuz
Carnegie müessesesinin bünyesinden birkaçyıl önce yapılan incelemeler birtakım gerçekleri günyüzüne çıkardı. Bu araştırmalar, mühendislik gibi teknik bilgiye dayanan bir meslekte bile kazanılan malî başarının yüzde 15'inin teknik bilgiye yüzde 85'inin insanları idare hususunda gösterilen hünere, yani insanları kavrayan, anlayan şahsiyet ve meziyete bağlı olduğunu ortaya çıkardı.
Reklam
“Başkalarına özenli davranmak için bilinçli ve sürekli çaba gösterir olsaydık, bunun kendimiz ve toplum üzerinde hayranlık verici etkileri olurdu.” - HENRY CHARLES LİNK
Para bir tür güçtür. Ama ondan da güçlüsü finans eğitimidir. Para gelir ve gider, ancak paranın nasıl çalıştığını bilirseniz, üstünlüğü ele geçirir, servet yapabilirsiniz. Olumlu düşüncenin tek başına işe yaramamasının nedeni, çoğu insanın okula gidip paranın nasıl işlediğini bilmeden ömrünün sonuna kadar para kazanmak uğruna hayatını tüketmesidir.

Reader Follow Recommendations

See All
KIŞ UYKUSUNDAN ALINTILAR
1 “Kafasında daha fazla fikir barındıran biri, diğerlerinden daha eylemci sayılır. Hiçbir şey yapmasa bile.” 2 “Karşımızdakini olduğu gibi görmeyip onu tanrılaştırmak, sonra da sanki böyle bir tanrı olabilirmiş de olmuyormuş diye ona kızmak.” 3 “Keşke benim de kendimi kandırma eşiğim, seninki kadar düşük olabilseydi. O zaman ben de kolaylıkla yapmaya değer şeyler bulup, bu can sıkıntısından kurtulabilirim belki.” 4 “Ben basit bir adamım. Ve işin kötüsü, galiba öyle de kalmak istiyorum.” 5 “Bir kenti tepeden görmek için balona binip havalansan, ister istemez ırmakları, ağaçları, kırları da görürsün. Ama yok, sizin düşünceniz aynı yere çakılıp kalmış.” 6 “Bir işe gir asgari ücretle sabah sekiz akşam altı. Çıktıktan sonra halin ve vaktin kalırsa dünyayı kurtarmaya devam edersin yine.” 7 “Dünya, bizim için yaratılmış bir nesneydi sanki.” 8 “Herkes tarafından kabul görmüş pozitif değerlere sahip çıkarak kendini sevdirmeye çalışıyormuş gibi.” 9 “Vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, korkakların kullandığı sözcükten başka bir şey değildir.” – Shakespeare 10 “Aldanmak yaptığımız her işte şaşmaz yazgısı hepimizin. Her sabah parlak işler tasarlar, gün boyu budalalık ederim.” – Voltaire
kış uykusu (2014)
Nuri Bilge Ceylan’ın 2014 yapımı Kış Uykusu filmi, kendisine Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü getirmişti. Oldukça beğeni ve övgü alan film insan psikolojisini, entelektüellik ve burjuvaziyi, sınıf farkını, küçük yaşamların kesiştiği farklı noktaları usta oyunculuklarla sergiliyor. Çekimlerinin Kapadokya’da yapıldığı, oyuncu
Reklam
Nazım Hikmet ' in dediği gibi; Alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip bir kaç insan tanıyıp sevip gidecektik bu dünyadan. Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz...
Bir aslanı gün boyu takip etseydiniz ve aslanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız; Günün sonunda bu aslanın bir ceylan yakalayıp yemesi sizi mutlu ederdi. Aynı hikayeyi ceylanı takip ederek başlasaydınız ve ceylanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız; Günün sonunda bu ceylanın bir aslan tarafından yenmesi sizde bir öfke uyandırırdı. Yani başlangıç noktasını farklı seçersen aynı olay kişide iki farklı yargı oluşturabilir. Bu yüzden kişinin içindeki adalet duygusu, hangi hikayeyi ne kadar süreyle takip ettiğine bağlıdır....
Hikayap devam...
Ayrılığın acısı, İsmail ve Ayşe'nin yüreklerinde derin bir iz bıraktı. Ancak aşkları, ayrılık rüzgarlarına karşı dimdik ayakta kalmayı başardı. İstanbul'da yeni bir hayat kurmak için yola çıkan İsmail, her an Ayşe'yi özledi. Ancak aşkı, onun yüreğinde her zaman canlı kaldı. Ayşe ise, çiftliğinde çalışarak, İsmail'in yokluğunu telafi etmeye çalışıyordu. Geceleri, yıldızların altında oturup, İsmail'i düşünüyor ve onunla birlikte yeniden güzel günleri hayal ediyordu. Birkaç yıl sonra, İsmail'in İstanbul'daki işi, onu tekrar Ayşe'nin yaşadığı şehre getirdi. İsmail, Ayşe'yi yeniden görmek için heyecanla yola çıktı. Ayşe, İsmail'in geldiğini duyunca, yüreği hızla çarpmaya başladı. İkisi, yeniden karşılaştıklarında, sevgileri ve özlemleri hiç bitmemiş gibi hissettirdi. İsmail, Ayşe'nin yanına yaklaşarak, "Seni çok özledim Ayşe. Yıllar geçse de, senin sevgin hiç solmasın istiyorum" dedi. Ayşe ise, sevgisiyle yanıt verdi: "Seni de çok özledim İsmail. Senin yüreğindeki aşkın gücü, bana her zaman ilham verdi. Seni hep seveceğim, yıllar geçse de." Ve böylece, İsmail ve Ayşe, sevgilerinin özlemle yeşeren bahçesinde tekrar birleştiler. Onların aşkı, ayrılık rüzgarlarına karşı dimdik ayakta kalmayı başardı.
Hikayap
Bir zamanlar Osmanlı coğrafyasında, aşkın güçlü bağına sahip olan iki yürek, hayatın acımasız gerçekleriyle ayrılığın kederli şarkısını söylüyorlardı. İsmail ve Ayşe, birbirlerinden uzakta kalmaya mahkumdu. Bir akşam vakti, İsmail ve Ayşe, bir araya gelerek ayrılık kararını paylaştılar. Fakat aşklarının ihtişamı, söz sanatlarıyla dolu bir konuşma yapmadan önce, derin bir sessizlik içinde kayboluyordu. İsmail, kalbinin en güzel sırlarını Ayşe'ye anlatırken, "Ey Ayşe, benim aşkımın güneşi, seninle paylaştığımız günler ve geceler, yüreğimi ateşlerinle tutuşturdu. Ancak yollarımız ayrılmak zorunda. İstanbul'da yeni bir hayat kurmaya mahkumum." Ayşe ise, gözlerinin içindeki hasreti, "Yarınlarımın güneşi, seninle paylaştığımız anıların bir hediyesi olarak kalmalı. Ancak senin gidişin yüreğimi acıtacak. Yurdum, çiftliğim, geleceğim burada. Ayrılıkın acısı yüreğimde, fakat seni sevgimle örterek, her zaman yanımda hissedeceğim. Yollarımız farklı olsa da, yüreklerimiz hep aynı gökyüzünün altında birleşecek." Ve böylece, iki aşık, sözlerindeki güçlü duygularla, ayrılığın acısını hafifletmeye çalışırken, kaderin yazdığı ayrılık onları birbirlerinden uzaklaştıracaktı. Ancak sevgileri, zamanın ayrılık rüzgarlarına karşı dimdik ayakta kalacaktı.
hikayeden çıkarılacak ders:
Bu hikaye, toplumda var olan haksızlıklara ve yanlışlara işaret ediyor. Papazın Allah'a inanması, hâkimin adaleti savunması gibi inançlar, insanları özgürleştirmiyor, yalnızca onları öteki insanlardan ayırıyor. Fizikçinin açıklaması ise gerçeğe ulaşma konusunda verilen mücadeleyi yansıtıyor. O, insanları ayıran bu inançların ötesine geçerek, gerçekliği araştırmaya ve doğruyu söylemeye çalışıyor. Ancak toplum, gerçekleri söyleyenlere karşı çıkıyor ve onları cezalandırıyor. Bu hikaye bize, gerçeği söylemek ve doğruyu savunmak için cesaret göstermenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Ancak, bu gerçekleri açığa çıkarmak ve toplumsal düğümleri çözmek için mücadele etmek önemlidir. İnançlar ve dogmalar bizi sınırlar ve bizi diğer insanlardan ayırırken, gerçeklik bizi birleştirir ve toplumsal düğümleri çözmeye yardımcı olabilir. Bu hikaye, bize düşüncelerimizi ve inançlarımızı sorgulamamızı, gerçekleri araştırmamızı ve doğruyu savunmamızı öğütler. Gerçeği söylemek her zaman kolay olmayabilir, ancak bu hikaye bize, doğruyu söylemek için cesaret göstermenin ve toplumsal düğümleri çözmek için mücadele etmenin önemini hatırlatır.
Reklam
Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi... İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar: – Son sözün nedir? Der ki: – Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah... Allah... Allah... Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır: – Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. Böylece papaz idam edilmekten kurtulur... Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar: – Demek istediğin en son söz nedir? Der ki: – Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet... Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur... Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar: – Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın. Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur... Sıra fizikçiye gelir. Ona da – Son sözünü söyle derler Der ki: -Ben ne Allah’a inanan bir papazım, ne de adalete güvenen bir hâkim.. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor. Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar.. Toplumdaki “düğümler” ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir!.. Gerçeği söylemeye cesareti olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır..
Müteferriç
Derdini, sıkıntısını gezerek atan kimse, yürüyerek rahatlayan, dolaşarak sıkıntısından kurtulan kişidir. Teferrüç "ferahlama,gezinti" kelimesiyle aynı kökten gelen sözcük, dilimize Arapça'dan girmiştir. ( Yarım saatlik yürüyüş beynin %20 daha fazla oksijen almasını sağlarken % 30 beynin aktivite verimini arttırır.)
Çağımız NETWORK çağı NOTWORK çağı Değil
Konstantinopolis ne zaman İstanbul oldu?
Yanıt şaşırtıcı bir şekilde, Osmanlı'nın eski Roma şehrini ele geçirdikleri 1453 tarihi değil. Konstantinopolis’in çeşitli biçimleri, Türk fatihler tarafından şehrin kontrolünü ele geçirdikten çok sonraları dahi kullanılmaya devam etmişti. Almanya’daki Bamberg Üniversitesi, Türk Araştırmaları Kürsüsü’nden Christoph Herzog: “Osmanlıların
322 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.