Ünsüz Düşünür

Ünsüz Düşünür
@Alieyvaz
Birinci Dünya Savaşı’nda ve savaştan sonra İngiliz yetkililerinin de ge­niş ölçüde paylaştıkları bir inanç, -İngiltere’nin Ortadoğu’ya hiç değilse bölgeyi Avru­pa’nın politik çıkarları, fikirleri ve idealleri doğrultusunda yeniden biçimlendirinceye ka­dar kalmak üzere geldiği inancı- Churchill’in uçak ve zırhlı araç stratejisinin yerel mu­ halefeti sonsuza kadar frenleyebileceği gibi zayıf bir varsayıma dayanmaktaydı. Oysa bu varsayım da İngiliz politikasının Ortadoğu’yu yıllar boyu küçük görmesinin diğer bir belirtisiydi. Bu politika, Gıey’in 1911’de Osmanlı ittifakı teklifini reddetmesinde; Asquith’in 1914’te Osmanlıların savaşa girmesini önemli görmemesinde; ve Kitchener’in 1915’te ordularını Gelibolu’da ınevzilenmiş ve önceden uyarılmış olan düşman karşı­ sında ölüme göndermesiyle de kendini göstermişti; İngiliz hükümeti, Gelibolu’da savunma konumundaki güçler Avrupa kalitesinde olsa bu girişimin bir intihar anlamına geleceği­ ni biliyordu, ancak Kitchener, bu kalitede olmadıkları gibi ölümcül bir değerlendirmede bulunmuştu.
Sayfa 477Kitabı okudu
Reklam
İngiltere 19. yüzyılda Avrupalı güçler arasında çatışma çıkmasını, hiçbirinin Ortado­ ğu’ya tecavüz etmeyeceği konusunda karşılıklı anlaşmalar yaparak önlemişti. Uluslara­ rası istikrarın korunmasına da bu süreçle katkıda bulunuyordu. Konuların sık sık Avrupa güçlerinin önüne getirilmesi, karşılıklı danışma ve işbirliği alışkanlığı, dünya
Sayfa 460Kitabı okudu
Churchill, 1921 Haziranında Avam Kamarası’nda şöyle demiştir: “Arapların kork­ maları için gerçekten hiçbir neden yok... Ülkenin artan refahının ve geliştirilmiş kaynak­ larının besleyeceği sayının ötesinde bir tek Yahudi bile getirilmeyecektir.” Ağustosta Londra’da bulunan bir Arap heyetine de şunları söylüyordu: Size geçim olanaklarını sağladıkları oranda Yahudi göçmenlerin geleceği­ ni defalarca söyledim... Kimsenin toprağını alamayacaklardır. Kimseyi hak­ larından ya da toprağından yoksun bırakamazlar... Toprak satın almak ister­ lerse ve bu toprağı kendilerine satan olursa ve şimdi çorak olan bölgeleri ge­ liştirip verimli hale getirirlerse, ancak o zaman (bunu yapma) hakları olacak­ tır...
Sayfa 445Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zamanın bir belirtisi de Sir Percy Cox’un 1922 başında Dicle nehri kıyısındaki antik kent kalıntılarını Irak’ta yerli bir hükümet işbaşına geçmeden British Museum'a gönderme önerisiydi.AvrupalI konsoloslar, seyyahlar ve arkeologlar yüzyıldan beri Ortadoğu’dan, herhangi bir engelleme olmadan, antika eşya ve sa­ nat eserlerini alıp götürmekteydiler. Cox, 1922’de Irak’ta bu durumun sona ereceğinden korkmuştu. M em en hemen aynı dönemde Mısır’da Krallar Vadisi’nde H ovvard Carter Kral Tutankamen’in mezarını bularak yüzyılın en büyük arkeolojik keşfini yapmıştı. Carter ile arkadaşları 26 Kasım 1922 gecesi mezara gizlice girdiler ve içindeki eserlerden istediklerini seçip aldılar. Sonra mezarı yeniden kapattılar ve ertesi gün y en i Mısır Krallığı yetkilileri önünde ilk kezmiş gibi yeni bir açılış yaptılar. 27 Kasım’dan sonra mezarda Mısır Antika Dairesinden bir yetkili bulunmuştur ve Kral Tut’un hâzinelerinin yabancılar tarafından alınması önlenmiştir.
Sayfa 420Kitabı okudu
Lavvrence, 1920 ya­ zında Irak hakkında Sunday Times gazetesinde şunları yazmıştı: Bizim yönetimimiz Türk sisteminden bile kötü. Onlar yerel halktan 14.000 asker alır ve barışı korumak için yılda ortalama 200 Arap öldürürlerdi. Bi­ zim ise uçaklı, zırhlı araçlı, gambotlu ve zırhlı trenli 90.000 askerimiz var. Bu yaz çıkan isyanlarda 10.000 Arap öldürdük. Bu ortalamayı daha fazla devam ettiremeyiz: Ülke yoksul ve nüfusu çok az....1 1 Bir zamanlar Arap Bürosu’nun küçük memuru Lavvrence şimdi Lovvell Thomas adın­ daki bir Amerikalı’nın çabaları sayesinde ünlü bir kişi olmuştu. O güne kadar Kuzey Amerika’da şöhret, servet ve serüven peşinde dolaşan Ohiolu bu 25 yaşındaki şovmen, Princeton’da hatiplik dersleri verirken 1917 yılının sonunda İngiltere’ye gidecek kadar para bulmuş ve bir kameraman alıp Ortadoğu’da romantik ve yerel renkler taşıyan bir öykü aramaya gitmişti. Orada Arap giysileri içindeki Lavvrence’ı görünce onu, yazmak istediği renkli hikâyenin kahramanı yapmaya karar verdi. Hüseyin ve Faysal’ın Arap ta­ raftarları ve Türkiye’ye karşı savaşta oynadıkları rol üzerine kurduğu hikâyesi bir şovun temelini oluşturacak, başka bir deyişle gerçeklik, eğlendirici unsurlara feda edilecekti. Thomas, Lavvrence’ı Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan bir Arap isyanının esin kaynağı ve lideri olarak sunmak istiyordu.
Sayfa 410Kitabı okudu
Reklam
Reklam
102 öğeden 76 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.