Yaşlı Adam ve Deniz, üslup olarak başta çok sade bulduğum bir kitap oldu. Hatta biraz garibime gitti. Ama okudukça çok alıştım ve sonlara doğru elimden neredeyse bırakamadım kitabı.
Santiago’nun yaşadığı bu küçük ama büyük macera ciddi bir dille yazılmasına rağmen sanki ben o yaşadığı acıları daha da fazla hissettim. Sanki o ipler benim elimi kesti, sanki benim omzum, benim elim uyuştu. Okudukça okudum, bir an önce acılardan kurtulmak için. Bu acılardan böyle çok bahsettiğime bakmayın. Santiago öyle biri ki, hayata mükemmel bir iyimserlikle bakıyor. Yaşama bakış açısı, nasıl anlatsam ki, sanki dünyadaki her şeye derin bir saygı duyuyor. Doğaya, insanlara, denize, balıklara… Hele de onlara… Hayatını kazandığı, para kazanmak için öldürdüğü o balıklara saygısı ve hayranlığı sonsuz.
Ve azmi de sonsuz. O balığı yakalamak için günlerce yaptığı uzun yolculuk bunu kanıtlıyor. Ama ben o balığı, ne insanların onunla 84 gündür balık tutamadığı için dalga geçmesi ne de parasız kalması sebebiyle tuttuğuna inanıyorum. Bence kendisine hala bu işte iyi olduğunu kanıtlamak için tuttu. Kendisi için, kendi ruhu için tuttu. Ama sonu neden böyle bitti? Bundan bir ders çıkarmak istesem ne çıkarırım bilemiyorum. Sanırım hayat bu… Bazen ne kadar çabalasan da hedefe ulaşamıyorsun. Hayatta da amaç sadece hedefe ulaşmak değil, o yolculuk boyunca çabalamak...