Ufacık zerrecikler, cam parçacıkları ve tozdan ibarettik. Sahil boyunca uzanan, birbirinden farksız kum tanecikleri kadar çoktuk. Doğuyor, yaşıyor ve ölüyorduk. Bu döngü sürüp gidiyordu. Bir sürü hayat yaşanıyordu. Ve öldüğümüzde yitip gidiyorduk. Birkaç nesil geçip gidiyordu. Ve hiç kimse doğduğumuzu bile anımsamıyordu. Hiç kimse göz rengimizi ya da içimizi kasıp kavuran tutkularımızı hatırlamıyordu. Er ya da geç hepimiz çimler arasında bir taş, yosun kaplı bir mezar taşı oluyorduk...
Anıları hikayelere dönüştürürüz, eğer dönüştürmezsek onları kaybederiz. Hikayeler yok olunca insanlar da yok olur.
Bir gün benim de öleceğimi ve kimsenin bir zamanlar yaşadığımı hatırlamayacağını biliyordum. Dünya unutacaktı.