Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Azra

“Bu eski bir çatışmadır. İnsanlar gerçeğe çok yaklaşmışlar, fakat her seferinde olay tersine dönmüş, şu ya da bu uygarlığın sonu gelmiştir. Uygarlık, özel hayat toplumuna doğru ilerlemektir. Vahşinin tüm hayatı halka açıktır, aşiretinin kuralları tarafından yönetilir. Uygarlık insanı insanlardan kurtarma sürecidir. "Bugün, bizim günümüzde kolektivizm, elden düşmecinin, ikinci derecedeki adamın, o eski canavarın kuramı, tasmasını koparmış, başı boş koşturmaktadır. İnsanları daha önce görülmemiş bir zihinsel ahlâksızlık düzeyine düşürmektedir. Emsaline rastlanmamış bir dehşet olayı haline gelmektedir. Her zihni zehirlemiştir. Avrupa'nın çoğunu yutmuştur. Bizim ülkemizi de kuşatmaktadır.”
Reklam
“Bir insanın diğer bir insana yapabileceği tek iyi şey, o kişiyle doğru dürüst bir ilişki kurabilmesi için tek yol... elini çekmektir!" "Şimdi bir de bireycilik ilkesi üzerine kurulmuş bir toplumun sonuçlarına bakalım. Burası. Bizim ülkemiz. İnsanlık tarihinde en soylu ülke. En büyük başarıların, en büyük refahın, en büyük özgürlüklerin ülkesi. Bu ülke benlikten yoksun hizmete dayalı olarak kurulmamıştır. Feda etmeye, razı olmaya ya da herhangi bir hayır ilkesine dayalı olarak kurulmamıştır. Bireyin mutluluğu arama hakkı üzerine kurulmuştur. Kendi mutluluğunu. Başkasının değil. Özel, kişisel ve bencil, bir amaç. Ama sonuçlara bakın. Kendi vicdanınıza bakın.”
“Kolektifin, yani bir ırkın, bir sınıfın, bir devletin 'ortak çıkan1, insanları baskı altına alan her türlü zorbalık rejiminin altında yatan şeydir. Tarihteki her dehşet verici olay, bir hayır uğruna yapılmış görünür. Bencil hareketlerin hiçbiri, hayırseverin döktüğü kanla ölçülebilecek bir zarar vermiş midir? Bunun suçu insanoğlunun iki yüzlülüğünde mi yatmaktadır, yoksa ilkenin yapısında mı? En korkunç kasaplar, genellikle en samimi, en içten inanmış olanlardır. Giyotinle ya da idam mangasıyla, kusursuz bir topluma ulaşacaklarına gerçekten inanmışlardır. Hiç kimse onların öldürme hakkını sorgulamamıştır, çünkü besbelli hayırsever bir amaç uğruna öldürüyorlardır. İnsanların başka insanlar uğruna feda edilmesi doğal kabul edilmiştir. Aktörler değişmekte, ama trajedinin akışı aynı kalmaktadır. Bir hümanist çıkar, insanlara ne kadar sevgi duyduğunu söyleyerek yola koyulur, sonunda bir kan denizine varır. İnsanlar bir şeyin iyi olabilmesi için bencillikten uzak olması gerektiğine inandığı sürece, bu böyle devam etmektedir ve edecektir. Bu durum, hayırseverin eylemine izin vermekte, kurbanları da buna dayanmak zorunda bırakmaktadır. Kolektivist hareketin liderleri kendileri için hiçbir şey istememektedirler. Ama bir de ortadaki sonuçlara bakın.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Tarihin başlangıcından bu yana, iki hasım her zaman karşı karşıyadır. Biri yaratıcı, diğeri de elden düşmecidir. İlk yaratıcı tekerleği icad ettiği anda, ilk elden düşmeci buna tepki göstermiştir. O da hayırseverliği icad etmiştir. "Yaratıcı, sürekli olarak inkâr edilmesine, saldırılar görmesine, eziyetlere uğramasına, sömürülmesine rağmen yoluna devam etmiş, bütün insanlığı da kendi enerjisiyle peşinden ilerletmiştir. Elden düşmecinin bu sürece engeller çıkarmaktan başka katkısı yoktur. Bu kapışmanın bir başka adı daha vardır ... burada birey, kolektife, topluluğa karşıdır.”
“İnsanları yönetenler bencil değildir. Onlar hiçbir şey yaratmazlar. Varlıklarını ancak başkaları kanalıyla sürdürürler. Onların amacı, yönettikleri kişilerde, onların köleleştirilmesinde yatar. Dilenci kadar bağımlıdırlar onlar da. Sosyal hizmet görevlisi kadar, haydut kadar bağımlıdırlar. Bağımlılığın türünün önemi yoktur. "Ama insanlara bu elden düşmecileri... zorbaları, imparatorları, diktatörleri... bencilliğin temsilcisi saymaları öğretilmiştir. Bu sahtekârlıkla birlikte insanların ego'yu öldürmesi sağlanmıştır. Hem kendilerinde, hem de başkalarında. Bu sahtekârlığın amacı, aslında yaratıcıları yok etmektir. Ya da zincire vurmaktır. O da aynı şeydir.”
Reklam
“Hiçbir iş hiçbir zaman kolektif olarak yapılmamıştır, çoğunluk kararıyla yapılmamıştır. Her yaratıcı iş, bir tek bireyin düşüncesi rehberliğinde başarılmıştır. Bir mimar, binasını dikmek için pek çok sayıda insanlara gereksinim duyar. Ama onlardan, kendi tasarımına oy vermelerim istemez. Birlikte serbest bir anlaşmayla çalışırlar ve her biri kendi işlevinde özgürdür. Mimar başkalarının ürettiği çeliği, camı, betonu kullanır. Ama o malzemeler, mimar gelip elini sürünceye kadar, çelik, cam ve beton olarak kalırlar. Mimarın bunlarla ne yaptığı, kendi bireysel ürünüdür ve kendi bireysel mülküdür. İnsanlar arasında doğru dürüst işbirliğinin tek yolu budur. "Dünya yüzündeki ilk hak, ego'nun hakkıdır. İnsanın ilk görevi kendine karşıdır. Ahlâkî yasası; birinci amacını asla başka kimselere bağlamamaktır. Ahlâkî sorumluluğu da, istediğini yapmaktır, yeter ki istediği diğer insanlara birinci derecede bağımlı bir şey olmasın. Buna yaratıcı zihnin tümü dahildir ... Düşünüşü de, çalışması da. Ama buna bir gangsterin alanı dahil olmadığı gibi, bir hayırseverin, bir diktatörün alanı da dahil değildir. "Kişi tek başına düşünür, tek başına çalışır. Ama kişi tek başına .. hırsızlık edemez, sömüremez, yönetemez. Soygun, sömürü ve yönetme için ona kurbanlar gerekir. Bunlar bağımlılığa işaret eden şeylerdir. Hepsi elden düşmecinin alanına girer.”
“Doğru dürüst ilişkilerde, hiç kimsenin hiç kimseye feda edilmesi söz konusu değildir. Mimarın müşterilere ihtiyacı vardır, ama kendi çalışmalarında onların isteklerine boyun eğmez. Onların da mimara ihtiyacı vardır, ama evi ona sipariş etmeleri, sırf ona bir para vermek için değildir. İnsanlar yaptıkları işleri, özgür ortak rızayla, ortak ve karşılıklı çıkarları doğrultusunda değiş tokuş ederler, bunu ancak kişisel çıkarları birbirine uyuyorsa, her ikisi de bu değiş tokuşu istiyorsa yaparlar. İstemiyorlarsa, birbirleriyle iş yapmak zorunda değildirler. Gidip başkalarını ararlar. Eşitler arasında ancak bu tür ilişki olabilir. Bunun dışındaki ilişkiler, efendi-köle ilişkisidir, kurban cellat ilişkisidir.”
“Dereceler ve yetenekler değişebilir, ama ana ilke her zaman aynıdır. Kişinin bağımsızlığının, insiyatifinin ve işine duyduğu kişisel sevginin derecesi, onun bir çalışan olarak istidadını ve işinin değerini saptar. Bağımsızlık İnsanî sevapların ve insanlık değerlerinin tek ölçüsüdür. İnsanın değeri kendinden gelir, başkaları için neler yapıp neler yapmadığından değil. Kişisel gururun yerini alabilecek hiçbir şey yoktur. Bağımsızlıktan başka da bir kişisel gurur standardı yoktur.”
“Bencil kişi, salt anlamda bakıldığında başkalarını feda eden kişi değildir. Başkalarını herhangi bir şekilde kullanma ihtiyacının üstüne çıkmış kişidir. Onun işlerliği, diğer insanların kanalıyla değildir. Birincil anlamda onlarla ilgilenmemektedir. Amacı da, düşüncesi de, arzuları da, enerjisinin kaynağı da, hep onların dışındadır. Bir başka kişi için var olmakta değildir, kimseden de kendisi için var olmasını istememektedir. İnsanlar arasında oluşabilecek tek kardeşlik, tek karşılıklı saygı bu yolla olabilir.”
“Onları sevdiğimi bile kabulleniyorum. Ama eğer yaşamamın başta gelen nedeni olsalardı, sevemezdim onları. Peter Keating'in tek bir arkadaşının bile kalmadığını fark ediyor musun? Nedenini görebiliyor musun? İnsan kendine saygı duymuyorsa, başkalarını ne sevebilir, ne de onlara saygı duyabilir.”
Reklam
“Dünyada mutluluk olamaz diyen insanları düşünüyordum. Yaşamakta bir neşe bulabilmek için nasıl çabalıyorlar, Bak ne mücadeleler veriyorlar. Bir canlı yaratık neden acıyla yaşasın. Bir insanın kendi sevinci dışında herhangi bir amaç için yaşamasını kim, ne hakla isteyebilir? Her insan onun peşindedir. Vücudunun her zerresi onu ister. Ama hiç bulamıyorlar işte. Acaba neden? Sızlanıyorlar, hayatta bir anlam bulamadıklarından yakmıyorlar. Benim özellikle nefret ettiğim bir tür insan vardır. Daha yüksek bir amaç, evrensel bir amaç arayanlar. Ne için yaşayacaklarını bilemeyenler. 'Kendimizi bulmalıyız diye inleyip duranlar, her tarafta herkesten duyarsın bunu. Yüzyılımızın tipik zırvası oldu artık. Açtığın her kitapta var. Salyası akan her kişinin itirafında var. Bunu itiraf etmek soylu bir şey sayılıyor. Oysa bence en utanç verici şey bu olmalı.”
“Teşhirciler için yapılmışa benzeyen, çiftlik gibi tenis kortları yığını yerine, birçok özel tenis kortları yapılabilirdi. Kibar insanlarla tanışıp iki hafta içinde bir koca bulunabilecek yer olmayacaktı Monadnock. Kendi varlıklarından yeterince zevk alan, bunun tadını çıkarmak üzere tek başlarına bırakılabilecekleri bir yer arayan insanlara yönelik olabilirdi. Adamlar onu sessizce dinlediler. Roark onların arasıra bakıştıklarını görüyordu. Bu bakışların, yüksek sesle gülme isteklerini tutmaya çalıştıkları zamanki bakışlar olduğundan hemen hemen emindi. Ama olamazdı ... çünkü iki gün sonra Roark, Monadnock Vadisi Sayfiye Yeri'ni inşa etmek üzere bir anlaşma imzalamıştı.”
“Yoksulluğun en büyük baş belası, insanların tek başlarına kalamamalarıydı. Yaz tatillerinin keyfini çıkarabilenler, ancak kentin en zenginleriyle en fakirleriydi. Çok zenginlerin kendi kocaman sayfiye evleri vardı, çok fakirlerse, halk plajlarında ve dans pistlerinde, diğer insanların teninin kokusundan rahatsız olmamaya alışmışlardı. Zevk sahibi oldukları halde gelirleri az olanların gidebileceği hiçbir yer yoktu. Tabii eğer sürüler halinde dinlenip eğlenmeyi beceremiyorlarsa. Yoksulluğun insanlara sürü içgüdüleri verdiğine neden hükmedilmişti ki?”
“Ne kadar bencil davrandığını anlamıyor musun? Kendine soylu bir meslek seçmişsin, ama bunu, yapabileceğin iyilikler için değil, bundan alacağın kişisel mutluluk için seçmişsin." "Ama ben insanlara yardım etmeyi gerçekten istiyordum." "Çünkü bunu yaparken iyi bir sevap olacağını düşünüyordun." "Şey ... evet. Doğru bir şeydir, diyordum. Doğruyu yapmaya çalışmak kötülük mü?" "Evet, eğer tek kaygın oysa. Bunun ne kadar büyük bencillik olduğunu anlamıyor musun? Herkes cehennemin dibine, yeter ki ben sevap işleyeyim." "Ama eğer hiç özsaygın olmazsa, bir şey olabilir misin?" "Neden bir şey olmak zorundasın ki?" Catherine ellerini iki yana açtı. Şaşırmıştı. "Eğer en büyük kaygın, kendinin nasıl düşündüğün, neler hissettiğin, neye sahip olup neye sahip olmadığınsa ... yine de bencil biri olarak kalmışsın demektir." "Ama Vücudumun içinden çıkamam ya!" "Hayır. Ama daracık ruhunun içinden çıkabilirsin.”
“İnsanlardan nefret etmeye başlıyorum, Ellsworth Dayı. Zalim, gaddar, kalpsiz olmaya başlıyorum. Eskiden hiç böyle değildim. İnsanların bana minnet duymasını bekliyorum. Onlardan minnet bekliyorum. Gecekondu halkı bana eğilir, önümde dalkavukluk ederse hoşuma gidiyor. Yalnız öyle yaparlarsa sevildiğimi fark ediyorum. Bir keresinde bir kadına, bizim kendisi gibi süprüntüler için neler yaptığımızı yeterince takdir etmediğini söyledim. Daha sonra saatlerce ağladım. Öyle utanmıştım ki! İnsanlar benimle tartıştığında, öfkelenmeye başlıyorum. Kendi fikirleri olmasına hakları yokmuş gibi geliyor. En iyisini ben bilirmişim gibi. Onlar için son kararı ben vermeliymişim gibi. Beni çok kaygılandıran bir kız vardı, çünkü adı kötüye çıkmış, yakışıklı bir gençle dolaşıp duruyordu. O kıza haftalarca işkence ettim. O çocuğu bırakmasını, yoksa başının mutlaka belaya gireceğini söyledim. Sonunda evlendiler, mahallenin en mutlu çifti oldular. Memnun mu oldum sanıyorsun? Hayır, küplere bindim. Kızla karşılaştığımda, uygarca davranabilmek bile bana zor geliyor. Bir de başka kız vardı, çabucak iş bulması gerekiyordu. Evinde durum gerçekten berbattı. Ona iş bulacağımı söyledim, söz verdim. Ama ben bulamadan, kız kendi kendine iyi bir iş bulmayı başardı. Ben memnun olmadım. Birisi benim yardımım olmaksızın kendini kurtardı diye enikonu gücendim. Dün üniversiteye gitmek isteyen bir delikanlıyla konuşuyordum. Onun cesaretini kırmaya çalıştım. İyi bir işe gir, daha iyi dedim. Çok da kızmıştım. Sonra[…]”
248 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.