Gençlikleri, çaresizlikleriyle bana benzeyen, aynı hayretle uyanmış başkaları gibi, herkese bağışlanmayan bir anlayışın ona bağışlanmış olduğuna inandım, onun diline sığındım ben de.
"Ammu insanların alışkanlıklarla yaşayan yaratıklar olduğunu söyledi, nelere alıştıklarını bilseniz hayret ederdiniz, dedi. Şöyle bir çevrenize bakmanız yeter, diyordu Ammu... "
Yağmurdan sellerin bastığı, herkesin sıkıntıya düştüğü bir yere, ben ağzına kadar dolu bir su kovası mı taşıyordum acaba? Delice gayret etme çabasından vazgeçip kendimi doğal akışa öylece bırakmalıydım belki de, öyle değil mi ama?
O zaman anladım; biz harika yol arkadaşlarıyız, ancak, sonunda her birimiz kendi rotasında gidecek yalnız metal kütlesinden başka bir şey değildik. Uzaktan bakınca kayan yıldızlar kadar güzel görünüyorduk. Gerçekte ise, tek başımıza uzaya hapsolmuş, hiçbir yere gidemeyen tutsaklar gibiydik. Ancak iki uydunun yörüngeleri tesadüfen kesişince bir araya gelebiliyorduk. Hatta birbirimize duygularımızı bile açabilirdik. Sadece bir anlığına. Hemen sonraki an ise mutlak bir tek başınalığa doğru savrulacaktık. Günün birinde yanıp yok oluncaya dek.
"Her şeyi son derece kolay bir şekilde açıklayan neden ve teorilerde mutlaka bir tuzak vardır. Bunu tecrübelerime dayanarak söylüyorum. Birilerinin dediği gibi, eğer tek bir kitap açıklamaya yetiyorsa hiç açıklamamak daha iyi. Hızlıca sonuca varmamanın iyi olacağını kastediyorum. "
-Benim tecrübeme gelince o bana ait bir şeydir. Ondan kimse istifade edemez... Herkes kendi tecrübesini kendi başına yapar ve beraberinde götürür. Allah'a çok şükür ki bu böyledir, yoksa insanlar birbirinin tecrübesine faydalanacak olsalardı, yeryüzünde insan hayatı çoktan biterdi.
Sevginin, merhametin eşiğini atlayanlar, ıstırabın gömleğini de kendiliğinden giyinirler. Acımak, söylendiği kadar kolay bir şey değildi. İnsanın her tattığı şey, içinde bir bıçak gibi çalışıyordu.