"Demek ki bir taş atınca hepten delirmiyor insan."
Ya da taşlar atılmasa delirecekti insan. Taş sektirme Ustası bana bir kaçış öyküsü gibi geldi. Anlaşılmayı beklediğimiz bir yere kaçış. Yüklerimizi, taşlarımızı indirebileceğimiz, bizi dinleyecek terbiye edecek bir derya bulma çabası.
Öykü her şeyden önce bir dil işçiliği. Resul Bey bunu fazlasıyla başarmış. Öyküler birbirini tamamlayarak bir akış oluşturmuş. Bu yönüyle bir uzun öykü veya roman okuyor gibisiniz. Her öykünün damarlarında aynı derinliği hemen hemen bulabiliyorsunuz. Öyküde uzunluk kısalıktan ziyade mesele etkileyicilik ve yoğunluktur. Üslup size yumuşak yumuşak dokunarak sarsıyor ve bazı yerlerde hikâyeyi gizleyerek okuyucuya alan açıyor. Damıtılmış ve hakkı verilmiş cümlelerle kısa öyküler etki alanını genişletiyor. Bir ilk eserin çoğu zaafiyetlerinden uzak bir öykü kitabi. Resul Bey'ın kalemi daim olsun.
İçerisine 18 Öykü sığdırılmış, neredeyse öykülerin tamamında kendimi bulduğum, beni saran bir çırpıda okuduğum bir eser oldu. Öyle ki eşiğe gelip kaldım da, deli karakterleri ile konuştum ve neye benzediklerini konu dağılmadan öğrendim de, fötr şapkayı takıp dolaştım da, çim adam büyütüp bagajda ses yapan sehpaya sinirlendim de, kaybolan delileri arayıp tarlada ağaç kesip arazide mantar topladım da, karabasan da bastı, cenazemiz de oldu, Hasan'ı da mimledik Vahap Dede'ye çok kızdık ama sonunda salonu mutfağa kattırdık :))
Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama çoğu öykünün sonu tam sonlanmamış ve okurun hayal gücüne bırakılmış. Bu benim ekstra hoşuma gitti...
Okuru sıkmadan okurla kucaklaşan bu güzel öykü kitabını okunmanızı gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.
Kaleminize sağlık