Bilinçaltımızın yeniliklere karşı direnç gösterme şekli üşengeçlik, isteksizlik, erteleme, güçsüzlük, bahane olarak karşımıza çıkar. Veyahut, ''Ben iyiyim böyle değişmeye lüzum yok!'' ''Böyle gelmiş böyle gider.'' ''Hiç zamanım yok!'' vs gibi düşünceler olarak karşımıza çıkar. Çünkü bu yeni durum için bilinçaltınız hiç bir başa çıkma stratejisi bilmiyordu, bu nedenle sizi aşinalığın konfor alanında tutmaya çalışır.
Bilinçaltı kendini bildiği durumlar karşısında rahat ve günde hisseder. Çocukluktan yetişkinliğe kadar maruz kaldığı her durum için bir baş etme stratejisi geliştirmiştir. Bu yanlış bir inanç olsa bile! Hal böyleyken siz bilinçli zihniniz ile değişmeye çalıştığınızda sizi tanıdık olanın güvenliğinde tutabilmek için yeni bir savunma mekanizması geliştirir: Direnç!
Sorun şu ki biz duygularla başa çıkabilecek yaşa hiç gelmiyoruz çünkü bu bize öğretilmedi. Eğer bilinçli olarak duygularımızla çalışmayı öğrenmezsek, bastırmaya ve idealize etmeye devam ederiz.
Dr. David Richo'nun "Doğa kendi iyiliğimiz için, bizi ebeveynlerimize yönelik bir körlükle donatmıştır," cümlesi çocukların içinde bulundukları idealizasyon halinin en güzel izahıdır.
Aslına bakacak olursak koşulsuz seven her zaman çocuklardır. Çocuklar ebeveynlerini sevmeye devam edebilmek için bazen kendilerini sevmekten kendileri olmaktan vazgeçebilirler. Çünkü onların gözünde ebeveynler kusursuzdur; kötü, yetersiz, hatalı, yaramaz olan olsa olsa kendisidir. Onlar sınırsız affedicidir. Onlara dün bağırmış olsanız bile, hatta fiziksel ve ruhsal olarak şiddet uygulamış olsanız bile, hatayı kendilerinde görerek sizi meşrulaştırıp sevmeye devam ederler.
Konuşabilseydi bilinçaltı şöyle derdi, "Vakit geldi, artık bir yetişkinsin ve benim daha önce gömdüğüm duygularla bundan sonra başa çıkabilirsin. Çocukken bunların üstesinden gelebilecek durumda değildin, o sebeple bu duyguları yaşamaman için paketleyip sakladım. Artık paketi açma ve duygularını yaşama zamanın geldi. Onları yaşamaya başladığında şarapnel parçası çıkacak ve orada sadece bir iz kalacak. Artık bu iz sana zarar vermeyecek.
"Neden böyle davrandığımı anlayamıyorum, içimden bir canavar çıkıyor sanki. Bir anda öfkeleniyorum ve kendime sahip olamıyorum."
"yanlış yaptığımı bilsem bile kendini tutamıyorum."
Çünkü yanlış yaptığını bilen bilinçtir, duyguların kökeni ise bilinçaltında sarılıp sarmalanmış şarapnel parçalarımızdan gelir. Bilincimizle bu tepkiyi durdurmak için önce bilinçaltımızın bize ne anlatmaya çalıştığını anlamamız gerekir.
Şiddet deyince de aklınıza fiziksel şiddet gelmesini;Küsmek, görmezden gelmek, imada bulunmak, laf sokmak, söylenmek, suçlamak, manipüle etmek, zorla istediğini yaptırmak, bağırmak, hakaret etmek de şiddetin bir çeşididir.
Her insanın içinde parıltılar saçan bir başka insan olduğunu anlamıştım. O insanı bulup ortaya çıkarırdınız ya da içinize hapseder, varlığından haberiniz bile olmadan yaşayıp giderdiniz.
Herkes için kocaman ve tek bir mutluluk ülkesi olmadğını biliyorum artık. Keşke olsa. Keşke yaratabilsek o ülkeyi. Ben hâlâ,büyükler isterse öyle bir ülke yaratabilirler diye düşünüyorum. Küçük çocukların şafağın belirdiği istasyonlarda simit, akşamın alacakaranlığında ayran satmadıkları bir ülke...
Her şey yolunda görünse de eksik bir şeyler var demek. Bu eksiklikler, kağıt üzerinde de olsa, mutluluk vadeden bir yere düşşel kaçışlara neden oluyor.