Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bilge Uysal Turgut

Bilge Uysal Turgut
@BilgeBT
“Okunacak yüzlerce kitap, gezilecek yüzlerce sahaf, yutulacak bir sürü toz ve temizlenecek bir sürü raf var.”
168 syf.
10/10 puan verdi
Adını ilk hikâyesinden alan bu öykü kitabında toplam 19 öykü bulunuyor. Her bir öykü bir roman olabilecek derinlikte. Hiçbirimize uzak değil bu öyküler. Belki bir akrabamız, belki uzaktan bir tanıdığımız, belki de biziz öykülerde yaşayan karakterler. Kendimizden bir şeyler bulabileceğimiz, yer yer gülüp, yer yer hüzünleneceğimiz hikâyeler. Şermin Yaşar’dan okuduğum bu üçüncü öykü kitabı da yanıltmadı beni, aktı gitti okurken, güldürdü, hüzünlendirdi. Tüm öyküleri sevdim. Son öyküsü vefat eden eşine bir iç döküştü Şermin Yaşar’ın. Kendisini sosyal medyadan çok eskiden beri takip ettiğim ve yaşadığı bu durumu bildiğim için hüznünü, acısını görebildim. Hep yazsın, hep okuyalım. Bu zamanla geçer dediğiniz zaman, takribi ne zaman ey insanlar? s.165
Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu
Göçüp Gidenler KoleksiyoncusuŞermin Yaşar · Doğan Kitap · 20189bin okunma
Reklam
155 syf.
·
Puan vermedi
İnsanın Anlam Arayışı, üç bölümden oluşuyor. Birinci kısımda Victor E. Frankl kendi toplama kampı deneyimlerini anlatıyor. İkinci kısımda kurucusu olduğu logoterapi hakkında bilgiler verirken bunları terapilerinden, deneyimlerinden de örneklendirerek yapıyor. Üçüncü kısımda ise 1984’te yazdığı önsözüne eklemeler yapıyor. “İnsanı insan yapan nedir?” sorusuna yanıt vermeye çalışırken bizleri de bu konuda düşünmeye sevk ediyor. Yaşamın anlamını bulmak için ona dair umudumuzu hiçbir zaman kaybetmemeyi, yaşama tutunacak bir şeyin her zaman var olduğunu/olacağını unutmamamız gerekiyor. Severek okuduğum, bana pek çok şey kattığını düşündüğüm bir kitap oldu.
İnsanın Anlam Arayışı
İnsanın Anlam ArayışıViktor E. Frankl · Okuyan Us Yayın · 202335,4bin okunma
415 syf.
10/10 puan verdi
“Bizi tüm kitapların ötesine taşımayan bir kitap ne işe yarar ki?” s.113 İyi ki okudum dediğim bir kitaptı. Çok fazla alıntı yaptığım ve durup düşündüğüm cümle oldu. Lou Salome’nin girişimi sayesinde ana karakterlerimiz Dr. Breuer ve Nietzsche bir araya geliyor. Nietzsche’nin yalnızlığına, bunalımına, intihara meyilli olmasına ve migren
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202352,3bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
232 syf.
·
Puan vermedi
İlkel insanların yaşamlarındaki totemleri ve tabuları ele alıyor Freud bu kitapta. Dört ayrı makalesini bir araya getirmesinden oluşuyor kitap. Aile, toplum, din konularını kapsamlı bir şekilde ele alan Freud, psikanalizi arkeoloji, antropoloji ve din araştırmalarına uygulamıştır. Kendi gözlemlerinin yanı sıra pek çok bilim insanının çalışmalarından da yararlanmış. Freud, günümüzde hâlâ yerini korumasından dolayı tabu kavramının etraflıca incelenebildiğini; totemin ise uzun zaman önce terk edilmesinden dolayı çocukluktaki izlerinden yola çıkarak anlamını bulmaya çalışmıştır. Burada da karşımıza Oedipus kompleksi çıkıyor. Uzun süredir merak ettiğim, okurken bazı yerlerde şaşırdığım ve pek çok kavramı öğrendiğim bir kitap oldu. Psikanalizin babası Sigmund Freud… Olmasaydın psikoloji eksik kalırdı.
Totem ve Tabu
Totem ve TabuSigmund Freud · Panama Yayıncılık · 20236bin okunma
572 syf.
·
Puan vermedi
“Hayatımda gördüğüm en muhteşem çirkinsin.” s.51 Kilisenin zangocu, kambur, sağır, tek gözlü, topal Quasimodo’dan böyle bahsediliyor. Tüm çirkinliğine rağmen yüreği öyle güzel ki… İçinin güzelliği dışına yansımış derler ya bu romanda öyle değil. Kamburumuzun bir de kendinden bile sakındığı, çok sevdiği Esmeralda var, bir çingene kızı. Onu gördüğü andan beri öyle saf duygularla seviyor ki ona zarar gelmemesi için elinden gelen her şeyi yapıyor ama maalesef Esmeralda kaderinin ördüğü ağlardan kurtulamıyor. Esmeralda’yı seven yalnızca Quasimodo değil. Quasimodo’yu büyüten, yetiştiren papaz ve subay Phoebus. Papazınki saplantılı, subayınki ise maddesel, bir aşk. Romantizm akımının etkisiyle yazılan romanda Victor Hugo, çokça betimleme yapıyor ve vermek istediği mesajları tam olarak aktarıyor. Din, toplumsal sınıflar, mimari, sanat anlayışı ustalıkla işlenmiş romanda. Olay örgüsü ise kitabın yarısından sonra hız kazanıyor. Etkileyici bir eser.
Notre Dame'ın Kamburu
Notre Dame'ın KamburuVictor Hugo · İş Bankası Kültür Yayınları · 202132,7bin okunma
Reklam
84 syf.
10/10 puan verdi
“Üzgündüm, babamın ölmüş olmasından dolayı değil de, hayatının sonuna kadar içmiş olmasından dolayı. Ben, bir gün içmeyi bırakacağını, paramızın olacağını, annemin artık çalışmak zorunda kalmayacağını, diğerleri gibi normal bir hayatımızın olabileceğini sanıyordum. O gün, bunun asla olmayacağını anladım.” s.78 Jean-Louis Fournier böyle anlatıyor hayal kırıklığını. Müşterilerini her zaman, ailesini ise içmediği zamanlarda mutlu edebilen bir doktor babası ancak bu anlar da nadiren yaşanıyor. Babası ile olan ilişkisini kendine has üslubuyla yormadan, zorlamadan anlatıyor. Yazardan okuduğum üçüncü kitap oldu bu. Yavaş yavaş tüm kitaplarını okuma yolunda ilerliyorum. “Babam kırk üç yaşında öldü, ben on beş yaşındaydım. Bugün ondan daha yaşlıyım. Onu daha iyi tanımamış olmaktan dolayı üzgünüm. Bundan dolayı ona kızgın değilim. Şimdi büyüdüm, yaşamın zor olduğunu biliyorum ve hayatı daha dayanılır kılmak için “kötü” yollara başvuran kimi daha hassas insanlara kızmamak gerektiğini de.” Jean-Louis FOURNIER Kasım 1998
Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam
Asla Kimseyi Öldürmedi Benim BabamJean-Louis Fournier · Yapı Kredi Yayınları · 20093,062 okunma
104 syf.
10/10 puan verdi
Kitabın kapağını henüz kapatmışken yazmak istedim. Beni çok etkileyen bir kitap oldu bu. Yazarın yaşadığı hüznü, acıyı mizaha dönüştürerek anlatması gerçekten etkiliyor insanı. Engelli iki oğluyla olan yaşamını anlatıyor yazar kitapta tüm içtenliğiyle, olduğu gibi kendi haliyle. Kısa, okuması kolay ancak sindirmesi zor bir anlatı. Yazarı tanımama vesile olan, yazardan okuduğum ilk kitap “Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık” isimli kitabıydı. O kitapta da mizah anlayışını, anlatım tarzını çok sevmiştim. Ama bu kitabı beni bir başka etkiledi. Jean-Louis Fournier’in kara mizahı, samimi anlatımı, konu seçimi, basit olan şeyleri bile etkileyici bir şekilde anlatışı beni kendine hayran bıraktırıp tüm kitaplarını okuma isteği uyandırdı. Çok seven çok çektirir, iyi biliyorum. Ama Tanrı’nın beni bu kadar sevdiğini düşünmüyorum. s.20
Nereye Gidiyoruz Baba?
Nereye Gidiyoruz Baba?Jean-Louis Fournier · Yapı Kredi Yayınları · 20092,990 okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
Hastalığı yüzünden görme yetisini yavaş yavaş kaybeden dokuz yaşında bir kız çocuğu Mafalda. 6 ay sonra tamamen göremeyeceğinin farkında, ne kadar süresinin kaldığını okulunun bahçesindeki kiraz ağacını görebilme mesafesine göre ayarlıyor ve günlerini buna göre planlıyor. Çok sevdiği ve artık yapamadığı şeylerin listesini yaparken okuldaki temizlik görevlisi Estella’nın sayesinde bir Amazon kadını gibi güçlü olup göremediği zamanlarda neler yapabileceğinin listesini yapmaya başlıyor, karanlıkta kaldığında bile onun için vazgeçilmez şeyin ne olduğunu buluyor. “Gerçek bir arkadaş!” Bu arkadaş da Mafalda için Filippo oluyor. Betimlemeleriyle, içten anlatımıyla, başlı başına konusuyla beni çok etkileyen bir kitap oldu. Bazı haberler insanın yanında sarılabileceği bir kedi varken verilmeli. s.29 Korkarak yaşamak, yaşamak değildir, Mafalda. s.195
Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe
Kiraz Ağacı ile Aramızdaki MesafePaola Peretti ·  Genç Timaş Yayınları · 202011bin okunma
394 syf.
9/10 puan verdi
Herkes göründüğü gibi midir? Önyargıyla yaklaştığımız kaç kişi olmuştur acaba ya da tanıdıktan sonra o kişiyle ilgili fikirlerimizin değiştiği kaç kişi? Önyargılarımızı bir kenara bırakmaya ne dersiniz? Kızlarını evlendirmekle kafayı bozmuş bir anne, kütüphanesinden çıkmayan alaycı bir baba, birbirinden farklı karakterde beş kız kardeş. Gelelim baş karakterlere. Gururlu Mr. Darcy, dikbaşlı Elizabeth… Birbirlerine olan önyargıları yüzünden geç kalınmış bir aşk, geç kalınmış bir kavuşma. Neyse ki kavuştular ve mutlu sonla bitti. Pek çok duyguyu içinde barındıran bu roman buram buram romantizm kokuyor. Evet, gösteriş bir zaaftır gerçekten. Ama gurur… gerçek bir akıl üstünlüğü varsa gurur her zaman emin ellerde olacaktır. s.60 Katı kincilik karakterdeki bir gölgedir. s.61 Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı, duygulu görünenlere bile güvenilemeyeceğine olan inancım güçleniyor. s.141 Onun sevgisini kıskanıyordu, sevgisini hissetmeyi artık umut edemese de. Ondan haber almak istiyordu, ona ulaşmanın hiçbir imkânı olmadığı hâlde. Onunla mutlu olabileceğine inanıyordu, artık bir araya gelmeleri imkânsız göründüğü hâlde. s.314 Geçmişin sadece hatırlamaktan zevk aldığınız kadarını düşünün. s.373
Gurur ve Önyargı
Gurur ve ÖnyargıJane Austen · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202375,8bin okunma
144 syf.
·
Puan vermedi
Latife Tekin’den okuduğum ikinci roman. Yazarın da ikinci romanı bu. Kahramanları gecekondularını el birliğiyle kuran Çiçektepeliler. Bir çöp sahasına kuruluyor bu gecekondu mahallesi. Çatılar uçuyor, bebekler ölüyor, yıkılanların yerine yeni evler yapılıyor, konduların yanına fabrikalar kuruluyor, işçiler grev yapıyor, bankalar, sinema, çeteler ve daha pek çok şey. Yazarın ilk romanında olduğu gibi bu romanda da şiirler, tekerlemeler, batıl inançlar yani büyülü gerçekçilik var. Üslup farklı olsa da konu tanıdık. Tanıdık bir konunun böylesine farklı bir üslupla anlatılıyor olması romanı biricik yapıyor zaten. İsminde çöp masalları geçmesi gecekondu mahallesinin bir çöp sahasına kurulmasıyla ilişkili. Orada yaşam mücadelesi veren insanların masalsı hayatlarına yamukluk ediyoruz. “Berci ve Kristin” isimleri ise kadınlar üzerinden ele alınmış. Berci kızların hayatın sillesini yedikten sonra Kristin’e dönüşmeleri diyebiliriz kabaca. Okununca daha iyi anlaşılacaktır.
Berci Kristin Çöp Masalları
Berci Kristin Çöp MasallarıLatife Tekin · Can Yayınları · 20181,709 okunma
Reklam
464 syf.
·
Puan vermedi
Yeni bir kitapla geldim. Bu sefer bir klasik. Betimlemelerinin ve denizcilik terimlerinin fazla olması beni yordu. Okurken denizin derinliklerinde zaman zaman boğulduğumu hissettim ama vazgeçmedim ve sonunda son sayfayı kapatmamla derin bir nefes alıp yüzeye çıktım. Romanın başkişisi Gilliatt, gizemli ve biraz da yabani bir karakter. Karmaşık başlayan roman sonunda Gilliatt’ın yeşilçam tadında aşkını kalbine gömmesiyle son buluyor. Öyle ki tıpkı Ümit Besen’in o meşhur şarkısındaki gibi “Nikahına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin.” sözleri hayat buluyor. Konusundan bahsedecek olursam Gilliat, üstat Lethierry adlı eski bir denizcinin Durande adını verdiği buharlı gemisini saplandığı kayalıktan kurtarmaya çalışıyor. Ne için? Lethierry’nin yeğeni-vaftiz kızı- Deruchette için. Gemiyi kurtaran kişiyle kızını evlendireceğini söylüyor çünkü üstat Lethierry. Gilliat da aşkıyla kavuşmak için bu zorlu görevi seve seve yerine getirmek için hemen atılıyor. İki ay süren zorlu uğraşlar sonucunda başarılı oluyor ama geri döndüğünde sevdiği kızın başka bir adamla birbirlerini sevdiklerini öğreniyor. O adamı da (rahip olur kendileri) daha önce Gilliat kurtarmıştı denizden. Yani herkese merhem olan Gilliat kendine bir parol bile olamıyor ve aşkını kalbine gömüyor. Denizin derinliklerinde roman da son buluyor.
Deniz İşçileri
Deniz İşçileriVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,710 okunma
280 syf.
10/10 puan verdi
Ruhu, kalbi olan bir kitap bu. Anne ve babasını kaybeden küçük bir çocuğun büyükanne ve büyükbabasıyla yaşamaya başladıktan sonra olanları konu ediniyor. Bilge bir büyükbaba, şefkatli bir büyükanne. Büyükbaba, Küçük Ağaç’ın yaşayarak öğrenmesi için elinden geleni yaparken büyükanne de onun ruhunu besliyor. Doğayı, doğallığı, saygıyı, sevgiyi, nezaketi inceliklerle anlatıyor. Küçük Ağaç’ın ağzından zaman zaman güldüren zaman zaman düşündüren kimi zaman da duygulandıran, ağlatan bir roman. Çokça alıntı yaptığım, hissederek okuduğum bir roman oldu.
Küçük Ağaç'ın Eğitimi
Küçük Ağaç'ın EğitimiForrest Carter · Say Yayınları · 20218bin okunma
112 syf.
9/10 puan verdi
Hüseyin Rahmi’nin edebiyat dünyasına attığı ilk adım “Şık”. Şöhret beyin nam-ı diğer”Şık”ın maceraları üzerinden Batılılaşmayı ele alan, güldüren, neşeli bir roman. Biraz mola verip, dinlenmek istenildiğinde rahatlıkla okunabilecek bir yazar Hüseyin Rahmi. Romanın girişinde kitabın yazılma serüveni, sonunda ise Ahmet Mithat Efendi’nin yorumunun verilmesi çok güzeldi. Ne demişti önsözünde Hüseyin Rahmi bu roman için “Okuyunuz efendim, okuyunuz.” “Şöhret Bey şıktır, ama nasıl şık? Bu kelimenin en kötü anlamıyla genişletilmesi ne kadar mümkün ise işte öyle bir şıktır. Malum ya, şıklık yalnız kıyafetle olmaz.” s. 2 İş Bankası yayınlarının Türk Edebiyatı klasikleri tasarımları da çok güzel bu arada. Kitabın kapağı da tam adına yaraşır şekilde “Şık” olmuş.
Şık
ŞıkHüseyin Rahmi Gürpınar · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20223,037 okunma
160 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın ana karakteri Gerhard Wahrlich, felsefe okumuş, Heidegger üzerine doktorasını yazmış bir filozof. Ne yazık ki yapmak istediği işi yapamıyor. Bir çamaşırhanede müdür olarak çalışıyor. İşinde çok çevresinde olup bitenlere ilgi duyuyor ve müthiş bir gözlem yeteneği var. Bir de yıllardır birlikte yaşadığı sevgilisi Traudel var. Onun istekleriyle kendi istekleri çakışınca da işler Wahrlich için zorlaşıyor biraz. Yaşadığı mutsuzluk içinde kendisine küçük mutluluklar aramaya çalışmakla geçiyor hayatı. Monolog şeklinde ilerleyen bu kitapta karakterin yaşadıklarından yola çıkarak aslında mutluluğun her şeye rağmen ancak kendi kararlarımızı alabildiğimiz zaman bize geleceğini öğreniyoruz. Kitaptan beğenip alıntıladıklarım ise şöyle: Bir kadın yaşamdan zevk aldığı anda daha da güzelleşir. s.67 Kader kapıyı çalmıyor, dalıveriyor içeri. s.71 Kadınları güzel kılan şey, mutluluk beklentisinin şekillendirici gücü. s.79 Komik olan gün yüzü görmeyi bekler. s.80 Mutluluk için böyle bir mücadele gerekmemeliydi. s.136 Gelecekte nasıl yaşayacağıma kendimin karar verebileceği ortada. Her şeye rağmen. s.160
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk
Mutsuzluk Zamanlarında MutlulukWilhelm Genazino · Ayrıntı Yayınları · 20204,087 okunma
382 syf.
·
Puan vermedi
Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpâre, geniş bir ânın Parçalanmaz akışında. “Zaman” denilince akla gelen ilk isimdir Ahmet Hamdi Tanpınar. Sembolizm akımının temsilcilerinden olup bunu şiirlerinin yanı sıra romanlarına da yansıtmıştır. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” Tanpınar’dan okuduğum ilk roman oldu. Şimdiye kadar romanlarıyla tanışmamıştım, bu vesileyle diğer romanlarını da okuma fırsatına erişirim umarım. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde Türk toplumunun modernleşmeye çalışırken yaşadıklarını hicvederek anlatıyor yazar. Baş karakter Hayri İrdal’ın çocukluktan itibaren saatlere meraklı olması, hayatı boyunca yaşadığı talihsizlikler, Halit Ayarcı ile tanışması ve sonrasında yaşadığı olaylar anlatılıyor romanda. Gerçekte var olamayacak bir enstitünün kurulması, herkesin bunu büyük bir beğeniyle karşılaması, iş kendi menfaatlerine gelince yeniliği öyle kolaylıkla kabul etmediklerini görüyoruz romanda. Doğu-batı çatışmasının çok güzel bir örneği. Okunmalı. “Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanlarını paylaşan, hülâsa onun hararetiyle ısınan ve onu uzviyetinde benimseyen, yahut masasının üstünde, gün dediğimiz saman bütününü onunla beraber bütün olup bittisiyle yaşayan saat, ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamağa ve düşünmeğe alışır.” s.15 “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!” s.32
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Saatleri Ayarlama EnstitüsüAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 202341,6bin okunma
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.