Her büyük şehir nesilden nesile değişir. Fakat İstanbul başka türlü değişti. Her nesilden bir Parisli, bir Londralı, doğduğu, yaşadığı şehrin otuz kırk yıl önceki halini, yadırgadığı bir yığın yeni adet, eğlence tarzı, mimari üslubu yüzünden hüzün duyarak hatırlar.
Onlar İstanbul’u iyi bir elmas yontucusunun eline geçmiş bir mücevher gibi işlediler. Niçin övünmeyelim? Dışından ve içinden camilerimiz kadar güzel mimari eseri azdır.
Sonra Mustafa Kemal’in yurtdışına tahsile gönderilen bu talebelere söylediği bir söz vardır: “Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olarak dönünüz.” Ne müthiş bir nasihattir.
"Ben öldüğümde böyle olacak demek.” diye düşündü Ördek. “Göl tek başına kalacak. Bensiz" Ölüm bazen düşünceleri okuyabiliyordu. "Sen ölünce göl de yok olacak, en azından senin için."
İşte böyle, ozanların övgü yarışı gece gündüz devam ediyordu. ( Ee, oğlum, ozanlar böyle övgü, böyle dalkavukluk yarışında bulunurlarsa, ozan, ozan olmaktan çıkar, şarkının, şiirin düşmanı haline gelir.)