Mahkumlara ceza vermek, işkence yapmak için tasarlanmış bir makine. Mahkum hangi emre karşı gelmiş ise o emri vücuduna iğnelerle kazıyan bir düzenek. Sıcak ve çorak bir iklimde, ortam şartlarını daha zorlaştıran kalın üniformalar giyen askerler. Ancak eski komutanı tarafında icat edilmiş bu işkence düzeneğine hayranlık duyan, hatta kendi katkılarıyla da gurur duyan bir infaz subayı var karşımızda. Bir cezalandırma yöntemini izlemek için gönderilen bir konuk yakıcı güneş altında bezmiş bir şekilde ve hayretle subayın açıklamalarını dinliyor. En ilginci de, cezaya çarptırılacak olan mahkumun, ne cezalandırılacağından, ne de suçundan haberdar olmamasıdır. Doğal olarak bir yargılama ve savunma süreci de yoktur. Hem savcı, hem hakim hem de infazcı olan bir subay ve mahkum vardır sadece.
İnsanoğlunun acımasızlık, otoriterlik ve canilik sınırlarının ne olduğu sorusunu soran Kafka bu eseri 1919'da yazmış. Tarih defalarca insanoğlunun çok daha fazla acımasız ve vahşi olabildiğini göstermiştir. Kendisi de bir Yahudi olan Kafka 1924'te ölmeyip, II.Dünya Savaşı sırasında Nazilerin Yahudilere yaptığı işkence yöntemlerini görseydi, muhtemelen bu hikayesinin çok hafif kaldığını düşünürdü.
Sylvain Ricard tarafından senaryolaştırılan hikayenin çizimlerinde karakterler de yaşanan vahşiliğe kıyasla gayet kayıtsız bir ifadeyle yansıtılmış. Beğendim.