Önce "mektup kağıdı" ydı, sonra "dosya kağıdı" oldu; şimdi de "A4" deniliyor.
Yani harften rakama doğru bir gidişat var.
Harfi maneviyat, rakamı ise maddiyat olarak görüyorum. Dolayısıyla, maneviyattan maddiyata doğru bir gidiş söz konusu.
İsmet Özel, Vatan gazetesine verdiği son röportajını da şöyle diyor: "Bugün bir sürecin sonundayız. Türkiye'nin ortadan kalkması halinde, banka hesapları kabaracak insanlar üretildi. (...) Birkaç sene önce Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın oğlu Çanakkale ile ilgili bir film çekti ve biz Anzaklara ağladık.
Yüce Kitabımız "oku" emriyle başlıyor.
Mevlana da her seferinde "dinle" ricasıyla...
Okumak ya da dinlemek... Herkesin yazar ya da konuşmacı olduğu bu devirde, bunlar ne kadar nadir, ne kadar kıymetli vasıflar...
Zaman, standart bir şey değildir. Kişiye göre değişir. Mesela dedem veya babam, saat yedi olmadan evdekileri uyandır, "öğle oldu kalkın" derlerdi. Bir insan sekize kadar uyursa, bunun adı "öğleye kadar uyudu" olurdu. Diyelim ki, dokuza kadar uyudunuz. Bu da "bütün gün" anlamına gelirdi. Böyle aileler çok şükür hala var.
Buna karşılık dokuz veya onu "erken" bulanlar da var. Mesela saat onda çocuğunuz uykudan uyandırmak istediğiniz vakit, "daha erken" cevabını alabilirsiniz
Tanrı beni mi göstermişti? Neden bir başkasını değil de beni? İlle gösterilecekse niçin Güney Amerika'daki bir adam gösterilmiyordu? İşi kurcalayıp derin düşündüm mü aklım karışıyor. Allah'ın cilvesi mihenk ve tecelli taşı olarak neden benim seçildiğimi bir türlü anlayamıyordum. Beni bulmak için bütün bir dünyayı atlayıp geçmek, çok garip bir usuldü doğrusu. Eski kitaplar satan Pascha, sevkiyatçı Hennechen de ne güne duruyordu!