Yan masadaki yaşlı adam, güldüğü belli olmasın diye iki yaprağını da açtığı elindeki gazetenin üzerine eğildi.
Masadakilere sokulan uzun boylu biri,
-Gazetedeki rezaleti okudunuz mu? dedi.
-N’olmuş? diye sordular.
-Yahu, yetiştirme yurdunun çalışanları, ordaki anababasız çocukların ırzına geçmişler. Hem de biriki kez değil...
Kızları zaten de... Sekiz on yaşındaki oğlan çocuklarının da... Tuuu, tuuu... Batar bu memleket be...
Başka biri de, aylığı, ev kirasından daha az olan mahallelerinde oturan bir memurun bir de araba satın aldığını ve o mahallede çocuklarının terbiyesi bozuluyor diye daha
lüks bir semte taşındığını söyleyip,
-Evet... Batar bu memleket... dedi.
Sözde gazete okurmuş gibi yapan yaşlı adam elinden gazeteyi bıraktı. Kendisini tutamayıp sesli sesli güldü. Başlar kendisine çevrildi.
Yaşlı adam gülerek,
-Batmaz beyler, bu memleket batmaz... dedi.
İçlerinde ençok sinirlenmiş olan,
-Nasıl batmaz, dedi, hem de öyle bir batar ki...
Yaşlı adam,
-Hiç merak etmeyin, batmaz... dedi.
Nasıl olur da batmazmış peki? diye sordu biri.
Yaşlı adam yanıtladı:
-Baksanıza, bu kötülüklere, alçaklıklara, ahlaksızlıklara hâlâ sizin gibi kızıp bağıran çağıran, üzülen, dertlenen insanlar da var çok şükür. Ne zaman ki alışırız, artık bunlardan konuşmayız hiç, bunlar bize de olağan gelmeye başlar, işte o zaman batarız.