Birçoğumuz yoksulluğu kesintisiz bir trajedi olarak tahayyül ederiz heralde. Oysa yeryüzünün yoksulları kendi dünyaları içinde neşeli ve hatta mutludurlar bir bakıma.
Çıngıraklı, yanar dönerli, fırfırlı bir hayat bu. Bu, Latin Amerika. Ve bizler, dünyanın başka yerlerinde oturanlar bu insanları, bu sokakları, bu ülkeleri CNN'in ürkütücü haberlerinden tanıyoruz hep. Beyaz adamın gözünden izliyoruz...
Dakiklik konusunu kafaya fazla takmamak lazım. Çünkü o zaman geçtiğiniz dolambaçlı yollarda gördüklerinizi, öğrendiklerinizi, tanıştığınız insanları ıskalar, sadece sinir sistemi iflas etmiş bir Avrupalıya dönüşürsünüz.
Lakin lüzumundan fazla medeni, resmi, hassas, özenli, müeddep, kibar, dikkatli, ayarlı, ölçülü, saygılı, mesafeli... olmak hepimizi hem yoruyor hem güdükleştiriyor.
Yaşam, mevsimlere benzer. Kışın, karların toprağı örtmesi gibi, unutuş battaniyesi de, yalnızca anılardan ibaret olan aşkı büsbütün örter. Bizi hem üzen hem avutan hatıraları yitiririz.