Aynanın karşısına dikildim. Aynadaki kendime uzun uzun baktım. Ayak parmaklarımdan başladım yargılamaya. Bacaklarım, kalçalarım ve karnım derken yavaş yavaş suratıma doğru yol aldım. Kendime şunu hatırlattım, gördüğün her şey gelip geçici. Önemli olan kafanın içindeki. Önce her şey bir toz bulutuydu, sonra her şey ondan doğdu misali önce her şey fikirdi. Bütün bir ben, bu fikrin vasat bir mahsulü idi. Ekinleri ateşe verebilir ve yeni bir mahsul elde etmek üzere tohum ekebilirdim, yeni fikirlere gebe kalabilirdim. Zordur fikir gebeliği, düşünmekle başlayıp harekete geçmekle devam eden ve bazen hiç sonu olmasa da bu yolun, bazende sonu bellidir. Sırf bundan ötürü, ya yol güzel olduğu için ya da yolun sebebinden yürünür kılınır bütün fikirler. Ben o yolun en uzununu yürümek üzere çıktığım bu beşeriyette adımlarımı deli bir filozofun nasır tutmuş tabanlarından gayrı, ayrı bilmeden yürümeye ant içtim. Düşündüklerim ile söylediklerim ve düşleyip elde edemediklerim arasında büyüyüp duruyor, bence biraz hayalperest biraz gerçekçi yaşıyorum. Ne olursa olsun, aynadaki bene bakıp gördüklerim ile çocuğuna bağırmaya kızmaya kıyamayan bir annenin şefkatli gülümsemesini takınıyorum. Ona bunun yanlış olduğunu söylemekle birlikte, ona böyle böyle büyüyeceğini hatırlatıyorum. Deki onlara aynada kendile baş başa ettiğin sohbetin tadı ve kalitesi toplumun bu durumun acayipliğini vurgulamasından çok daha ehemmiyetli. Kendine dön beşer, umut içinde, yol içinde. Önce kendini keşfet beşer.. 31/05/20 - •17.43•