Bana öyle geliyor ki, kapakları açılmış bir baraj gibi, kelimeler boşalacak içimden. Günlerce, aylarca. Ama bu kelimelerin hangi düşünce çarklarını döndüreceği belli değil.
Kendini tanımak... Her ân eriyen, dağılan, dumanlaşan sonra tekrar eski biçimine gelen, ıstıraplarının hatırası ile aynı, rüyaları hayalleri dilekleriyle değişik bir varlığı, serabı, gölgeyi, dumanı tanımak...
Bu neticeye vardıktan veya varacak olduktan sonra, mâzînin gamla, hicranla geçen günlerinden niçin tasa duyalım ki bizim için artık ne geçmişin kederi ne de geleceğin korkusu vardır.
“Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem.