Mücadelenin başlangıç aşamasında ezilenler hemen hemen her zaman özgürleşmeye çabalamak yerine, kendileri de ezenler, yani "astlarını ezenler" haline gelme eğilimindedirler. Onların düşüncelerinin yapısı, onları biçimlendiren somut varoluşsal durumun çelişkileri ile koşullandırılmıştır. Onların ideali insan olmaktır; fakat onlar için insan olmak ezen olmaktır. Bu onların insanlık modelidir. Bu olgu, ezilenlerin var olma tecrübelerinin belirli bir anında ezenlere "meyletme" tavrını benimsemelerinden doğar. Bu koşullar altında ezeni yeterince nesnelleştirerek "değerlendiremezler"; onu kendilerinin "dışında" keşfedemezler. Bu, ille de ezilenlerin horlandıklarını farkında olmadıkları anlamına gelmez. Fakat kendilerini, ezilenler olarak algılayışları, içinde ezildikleri gerçekliğe gömülmüşlükleriyle örselenmiştir. Bu düzeyde kendilerini ezenlerin karşıtları olarak algılamaları, henüz çelişkinin üstesinden gelme mücadelesine angaje oldukları anlamına gelmez; kutuplardan biri özgürleşmenin değil, karşı kutbuyla özdeşleşmenin özlemini çekmektedir.