Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Derin

Derin
@E_Derin_
"Bir yere ulaşmanın ilk adımı, olduğunuz yerde kalmayacağınıza karar vermektir."
"Seni bir su perisine dönüştürdüm. Senin büyük-büyükbaban Okeanus'tu. Büyükbabansa bir nehir tanrısıdıydı. Sen her zaman kısmen bir su ruhuydun. Ve artık özün,bu vadinin nehirleriyle birleşti. Bütün ölümlülerden çok daha uzun yaşayacaksın. Her zaman huzurlu ve sağlıklı olacaksın. Bu vadi canlandıkça,sen de canlanacaksın. Elveda,Kirene. Bütün hatıralar için teşekkürler."
Reklam
"ÖLDÜR BENİ!" Ve sonra Newt'in bakışları,sanki son kez akıl sağlığını kazanmışçasına berraklaştı,sesi yumuşadı. "Lütfen,Tommy. Lütfen." Kalbi kapkaranlık bir cehenneme düşen Thomas tetiği çekti.
Sonunda acısını kalbine gömdü. Kayran'da,Chuck onun için bir sembol olmuştu;bir şekilde her şeyin yoluna gireceğinin işaretiydi:normal yataklarda uyumanın,iyi geceler öpücüğü almanın,kahvaltıda yumurta ve pastırma yemenin,okula gitmenin,mutlu olmanın...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Herkesin 2 kafası,4 kolu ve bacağı vardı. Öyküye göre,bu kombo insanlar öylesine güçlüydü ki, Tanrıları huzursuz ediyorlardı. Bu yüzden,Zeus onları erkek ve kadın olarak ikiye ayırmıştı. O zamandan beri de insanlar kendilerini eksik hissediyorlardı. Hayatlarını diğer yarılarını arayarak geçiriyorlardı.
Kalipso'nun şarkısının büyü olduğu belliydi. Ama Medea'nın insanı transa sokan sesi,hatta Piper'in Büyükonuş'u gibi değildi. Müzik ondan bir şey istemiyordu. Sadece,ona en iyi anılarını hatırlatıyordu. Annesiyle birlikte atölyesinde bir şeyler yapmak,kampta arkadaşlarıyla güneşin altında oturmak gibi. Şarkı ona kampı özletmişti.
Reklam
Gözyaşlarım yine sel olup aktı. "Portuga'mı geri istiyorum,Bebek İsa. Portuga'mı bana geri getirmelisin..." Derken yumuşak mı yumuşak ,tatlı mı tatlı bir ses konuştu yüreğime. Üstüne oturduğum ağacın dostane sesi olmalıydı bu. "Ağlama sakın,ufaklık. O şimdi gökyüzünde."
"Daha anlatsana," dedim. "Hoşuna mı gitti?" "Hem de çok. Seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre boyunca hiç durmadan laflamak isterdim." "Benzinimiz yeter mi ki?" "Yalancıktan doldurursak yeter."
Başka seçeneğim yoktu;sırtımı dönüp üstümü çıkarmaya başladım. Önce gömleğimi,sonra da askılı pantolonumu. Hepsini yere attım ve dönüp yalvarırcasına yüzüne baktım. Hiçbir şey söylemese de kapıldığı dehşet ve isyan gözlerinden okunuyordu. Yediğim dayakların bıraktığı morartıları,izleri ve kabukları görmesini hiç istemezdim. İçlendiği için kelimeleri bulmakta zorlansa da, "Acıyorsa suya girmene gerek yok," diyebildi. "Artık acımıyor."
Bunun üstüne ona iyice sokulup başımı koluna yasladım. -Portuga! +Hı... -Ben senin yanından bir daha hiç ayrılmak istemiyorum,biliyor musun? +Niye? -Çünkü dünyanın en iyi insanı sensin. Senin yanındayken kimse bana zarar vermiyor ve kalbimde mutluluk güneş gibi parlıyor.
-Ne güzel! Ne güzel bir yer! Buck Jones'la buluştuğumuzda onun çayırlarının ve ovalarının bizim mekanımızla boy ölçüşemeyeceğini söyleyeceğim. Başımı okşadı. +Seni hep böyle görmek istiyorum. Kafan hayallerle dolu olsun,karabasanlarla değil.
Reklam
Göz göze geldik. Nakış işleyen elleri durmuştu. -N'oldu Zezé? +Hiç Godóia...Neden kimse beni sevmiyor? -Hep hinlik peşindesin de ondan. +Bugün tam üç kez dayak yedim,Godóia. -Hak etmedin mi ki? +Ondan değil. Kimse beni sevmediğinden herkes bana vurmak için bahane arıyor.
-Bana söz vereceksin,çünkü yumuşacık bir yüreğin var Zezé. +Söz veririm ama sizi kandırmayı istemem. Benim yüreğim yumuşacık değil. Evde yaptıklarımı bilmediğiniz için böyle diyorsunuz. -Önemi yok. Benim gözümde öylesin. Artık bana çiçek getirmeni istemiyorum. Ancak başka biri verdiyse olabilir. Söz veriyor musun? +Evet,efendim,söz. Peki ya bardak? Hep boş mu kalacak? -Bu bardak asla boş kalmayacak. Ona her baktığımda dünyanın en güzel çiçeğini göreceğim. Bana bu çiçeği en iyi öğrencimin verdiğini düşüneceğim. Tamam mı? Artık gülüyordu. Ellerimi bıraktı ve tatlılıkla konuştu. -Artık gidebilirsin,altın yürekli çocuk...
Başını göğsüme yaslayıp lüle lüle saçlarını okşadım: "Büyüdüğümde tıpkı Manuel Valadares Efendi'ninki gibi güzel bir araba satın alacağım. Hani şu Portekizlinin arabası,hatırladın mı? Bir seferinde istasyonun orada Mangaratiba'ya el salladığımız sırada yanımızdan geçmişti. İşte aynı onun gibi koca bir araba alıp içini hediyeyle dolduracağım,sırf senin için...Ama sakın ağlama,krallar ağlamaz.
-Neyi bekliyoruz Zezé? +Gökyüzünden güzeller güzeli bir bulut geçmesini. -Niçin? +Küçük kuşumu serbest bırakacağım. Sahiden. Artık ona ihtiyacım yok... Beraber gökyüzünü izledik. +Şuradaki nasıl Minguinho? Koskoca bir buluttu,ağır ağır yaklaşıyor,girinti çıkıntılarıyla beyaz bir yaprağı andırıyordu. +İşte şuradaki Minguinho. Heyecanla ayağa kalkıp gömleğimi açtım. Küçük kuşumun sıska göğsümden dışarı çıktığını hissettim. +Uç,küçük kuşum. İyice yükseklere uç. En yukarılara çık ve Tanrı'nın parmağına kon. Tanrı seni başka bir çocuğa götürecek ve nasıl bana güzel şarkılar şakıdıysan ona da şakıyacaksın. Hoşça kal,güzel kuşum!
Sadie'nin gözlerinde öylesine büyük bir hüzün vardı ki bu soruyu sorduğuma pişman oldum. Onu ta şeyden beri o halde görmemiştim. Annemiz Sadie küçükken öldüğünden beri.
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.